instagram twitter linkedin github youtube

23.4.16

2025 yılına geldiğimizde hangi meslekler müthiş bir patlama yaşayacak dersiniz?

Öncelikle şunu söylemek isteriz ki, gelişmiş ülkelerde yaşayan hemen herkes, 2025 yılına geldiğimizde, insanların yaptığı birçok işi robotların yapacağına inanıyor. Bu gerçekten de teknolojik gelişmeler ile birlikte haklılık payına sahip bir önerme. Fakat ümitsiz olmalı mıyız?
Hayır! İşte nedenleri!

Teknoloji
Hiçbir şüphe yok ki, teknoloji gelişmeye devam edecek ve buna ucundan kıyısından uyan herkese yönelik bir meslek de olacak. Yazılım geliştirme uzmanlığı da bunlardan biri. Bu kulağınıza çok kolay gelmesin çünkü yazılım teknolojileri her geçen gün kendini yeniliyor ve insanların da buna ayak uydurması şart. Kısacası "ben webmaster'ım" denilen günlere güvenmeyin!

Araştırma
Araştırmanın gücüne güvenmeye devam edin. Her ne kadar ülkemizde "araştırma" yetisinin hemen herkeste olabileceği düşünülse de aslında çok ciddi ve büyük bir yetenek gerektiren bir iş. Hemen her konuda, araştırma yeteneği olan herkesi büyük bir kariyer ve gelecek bekliyor.

Psikoloji
Geçmiş zamanlara oranla artık insanlar yaşama tutunmaya daha fazla önem vermeye başladı. Birileri ile ilgilenmek ve onları hayata geri kazandırmaya çalıştırmak artık sadece psikologların işi değil. Motivasyon işleri şu an olduğundan daha fazla önem kazanacak. Eğer birilerini yeteri kadar motive edebildiğinizi düşünüyorsanız, bunu derhal profesyonel şablona oturtun deriz!

Medikal Teknisyenlik
Evet insanların yaşamlarını uzatması veya olası hastalıkları önlemesine yardımcı olmaları için en yetkin meslek doktorluk olsa da, onlar dahi teknolojinin nimetlerinden faydalanıyorlar. Bu nimetleri en iyi kavrayanlar ise medikal teknisyenler oluyor. Düşünün deriz, yaklaşık %35 oranında artı talep gelecek!

Ofis Ergonomisi Uzmanları
Ofiste çalışırken, şu sandalye şöyle olsa veya toplantı odasını şu güneş alan yere kaydırsak daha güzel olur mu dediğiniz oldu mu? İşte o artık bir meslek. Artık birçok firma, ofisteki verimliliği en üst düzeye çıkarmak için ofis ergonomisi uzmanlarını işe alıyor. Bir araştırın deriz!

Yeni Medya
Yeni medyadan kastettiğimiz sadece sosyal medya ve yeni açtığınız hesapların popülaritesi değil. Yeni medyayı daha iyi anlayan ve onu şirketlerin lehinde kullanabilecek herkes, gelecekte de büyük önem taşıyacak. Bahsettiğimiz bir sosyal medya uzmanlığından çok ötesi, belki de şu mecrada asla yer almamalıyız fikrini verebilecek inovatif zihinler.

Denetmenlik
Evet dünyada artık güvenilir firmalar tarafından denetlenen firmaların ünleri, devletlerin verdiği reputasyondan daha önemli bir hale geldi. Artık daha fazla firma denetçilerin kendilerini aklamasını ve övmesini bekliyor. Denetmenlik, yeni dünyanın en önemli mesleklerinden biri olacak!


Müşteri Hizmetleri
Zaten yıllardır olan bir meslek diyorsunuz ve evet haklısınız. Ancak artık müşteri şikayetlerini, onların dijital dünyadaki varlıklarını analiz ederek çözüm arayışına giren "müştem" pozisyonları en çok ilgiyi çekmeye başladı. Yani sadece pin kodunu unuttuğu için nasıl açılacağını değil, kısa bir araştırma ile telefonunun arka planını nasıl sevdiği takımın fotoğrafı ile kaplayabileceği bilgisini de ekstradan verebilecek uzmanlar kazanacak!

20.4.16

HZ. ZÜLKARNEYN
Adı Kur'ân'da geçer. Allah ondan övgü ile bahsetmiştir. Peygamber mi, yoksa veli mi olduğu ihtilâf konusu olmuştur. 
Zülkarneyn kelimesi Arapçadır. Zü ve karneyn kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmiştir. Zü, sahip ve malik demektir. Karn ise, boynuz, perçem, tepe, zaman, güneş anlamlarına gelir. Karneyn, karn'ın tesniyesi yani iki tanesi demektir. Buna göre Zülkarneyn kelimesi iki boynuz sahibi şeklinde tercüme edilir (el-Firuzabadî, el-Kamusu'l-Muhît, Kahire 1332, IV, 257 vd). 
Zülkarneyn'in kim oluğu ve neden kendisine bu lakabın takıldığı konusu, eskiden beri tartışmalı bir husus olarak devam etmiştir. Kendisine Zülkarneyn denilmesi, alimler tarafından, başının iki yanında iki boynuza benzer çıkıntıların bulunması, dünyanın şark ve garbını dolaşması, başının iki yanının bakırdan olması, örülmüş iki deste saçı olması, Allah'ın kendisine nur ve zulmeti musahhar kılması (emrine vermesi), yürürken nurun önünden, zulmetin ise arkasından gelmesi, şecaatı dolayısıyle bu lakabı almış bulunması, rüyasında gökyüzüne çıktığını ve güneşin iki tarafına asıldığını görmesi anlamlarında yorumlanmıştır. 
Zülkarneyn'in kim olduğu hususu da, çok farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bilindiği gibi Zülkarneyn kelimesi onun esas adı değil, lakabıdır. Onun esas adı hakkında değişik görüşler ileri sürülmüştür. Birçok kişi, onun Büyük İskender (M.Ö 356-323) olduğunu iddia etmiştir. Fakat Kur'ân'da söz konusu olan Zülkarneyn ile Büyük İskender'in vasıfları birbirini tutmamaktadır. Zülkarneyn, Allah'a inanan, dürüst bir hayat süren ve peygamber olduğu bile ileri sürülen bir kişidir. Büyük İskender ise, tek tanrı inancından uzak, girdiği şehirleri yerle bir edecek kadar zalimve barbar bir insandı. 
Bilhassa son devrin alimlerinin ekseriyeti ise, Zülkarneyn'in İran kralı Kisra (Hüsrev) olduğunu kabul etmişlerdir. M.Ö altıncı asırda imparatorluk kuran Kisra'nın vasıflan, Kur'ân'da adı geçen Zülkarneyn'in vasıflarına daha uygun düşmektedir. Nitekim Araplar Kisra'ya, Nûşirevan-ı Âdil demektedirler. Yine de Zülkarneyn'in gerçek adını Allah bilir. Onun peygamber olup olmadığını ihtilaflıdır. (er-Razî, Mefâtihu'l-Gayb, Mısır 1937, XXI,163, vd.; İbn Kuteybe, el-Maarif, Beyrut 1970, 25). 
Zülkarneyn'in adı Kur'ân'da üç âyette geçmektedir: 
"(Ey Muhammed), sana Zülkar neyn'den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım. Biz yer yüzünde onun için sağlam bir mekan ve orada istediği gibi hareket edeceği yönetim hürriyeti hazırladık ve kendisine (muhtaç olduğu) her şeyden bir sebep verdik (ulaşmak istediği herşeye ulaşmanın yolunu, aracını verdik). O da (kendisini batı ülkelerine ulaştıracak) bir yol tuttu. Nihayet güneşin battığı yere ulaşınca, onu, kara balçıklı bir gözede batar buldu. Onun yanında bir kavim buldu. Dedik ki: Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azab edersin veya kendilerine güzel davranırsın (onları güzellikle yola getirirsin. Nasıl istersen öyle yaparsın). Dedi: Kim haksızlık ederse, ona azap edeceğiz) sonra o, Rabb'ine döndürülecektir. O da ona görülmemiş bir azab edecektir. Fakat inanıp iyi iş yapan kimseye de en güzel mükâfat vardır. Ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleriz (kolay işler yapmasını emrederiz, zor işlere koşmayız onu). Sonra yine bir yol tuttu. Nihayet güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu, öyle bir kavim üzerine doğar buldu ki, onlara güneşin önünden (korunacak) bir siper yapmamıştık. İşte (Zülkarneyn) böyle (yüksek bir mevkie ve hükümranlığa sahip) idi. Onun yanında (daha) nice (hükümranlık) bilgisi (tecrübesi ve vasıtası) bulunduğu biz biliyorduk. Sonra yine bir yol tuttu. Nihâyet iki sed arasına ulaşınca, onların önünde hemen hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: Ey Zülkarneyn, Ye'cuc ve Me'cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar. Bizimle onların arasında bir sed yapman için sana bir vergi verelim mi? Dedi ki: Rabb'imin beni içinde bulundurduğu (mal ve mülk, sizin vereceğinizden) daha hayırlıdır. Siz bana insan gücüyle yardım edin de, sizinle onlar arasına sağlam bir engel yapayım. Bana demir kütleleri getirin. (Zülkarneyn) iki dağın arasını (demir kütleleriyle doldurup dağlarla) aynı seviyeye getirince, üfleyin dedi. Nihâyet o demir kütlelerini bir ateş haline koyduğu zaman; getirin bana, üzerine erimiş bakır dökeyim, dedi. Artık (Ye'cuc ve Me'cuc) onu ne aşabildiler ne de delebildiler. (Zülkarneyn) dedi: Bu, Rabb'imden (kullarına) bir rahmettir. Rabb'imin va'di ge(lip Ye'cuc ve Me'cuc'un çıkması, yahut kıyametin kopması gerek)diği zaman, onu yerle bir eder. Şüphesiz, Rabb'imin va'di gerçektir" (el-Kehf, 18/83-98). 
Bazı alimlerin rivayetine göre, Yahudilerden birkaç kişi, Hz. Muhammed (s.a.s)'e gelerek Zülkarneyn'in kim olduğunu sormuşlar. Bunun üzerine bu âyetler nazil olmuştur (en-Nisâburî, Esbâbu'n-Nuzûl, Mısır 1968, 75). 
Diğer bir rivayette ise, Mekkeliler kitap ehli olan Yahudilere adam gönderip Hz. Muhammed (s.a.s)'i çetin bir sınavdan geçirmek için, birkaç soru hazırlayıp göndermelerini istemişlerdi. Onlarda şu üç şeyden sormalarını tavsiye etmişler: Ruh, Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn Bunun üzerine ilgili âyetler inmiştir (et-Taberî, Camiu'l-Beyân, Mısır 1373, XVI, 7). 
Yukarıda meâli sunulan âyetlere göre, Zülkarneyn'in bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür. Zülkarneyn, üstün yeteneklere, geniş kudret ve imkanlara sahipti. Bilgili, kültürlü, dünya coğrafyasının önemli bir kısmını bilen ve ilâhî yardıma mazhar olan bir kişiydi. Zalimlere hadlerini bildiren, onları cezalandıran, ahiret gününe kesin bir şekilde imân eden, ona göre hareket eden ve iyi ahlaklı dindar toplumları himâye eden bir zattı. 
Zülkarneyn, Hakk'a karşı teslimiyet gösterir, her şeyi ilâhî emrin istikâmetine çevirmeye çalışırdı. 
Hz. Ali'ye göre Zülkarneyn ne bir nebi, ne dg bir kraldı. Fakat Allah'ın salih bir kulu idi. Allah onu sevmiş ve o da Allah'ı sevmişti (İbn İshâk, Kitabu'l-Mübtedâ ve'l-Meb'as ve'l-Meğazî, thk. Muhammed Hamidullah, Mağrib 1976, 185). 


OĞUZ KAĞAN
Binlerce yıllık tarihinde Yüce Türk Milletinin feyz kaynağı olan Türk (Oğuz) Töresine ad veren, büyük Türk Hakanı Oğuz Kağan'ın babası Kara Kağandı. Kara Kağanın bir oğlu dünyaya geldi. Bu çok güzel bir çocuktu. Doğduğunda annesinin sütünü emmedi, daha sonra annesi rüyasında, çocuğun kendisine "Tanrıya iman etmedikçe sütünü emmeyeceğini" söylediğini gördü. Annesi bu rüyayı üç gece üst üste görünce, Tanrıya imam etti ve çocuk annesinden birkere süt emdi ve bir daha emmedi. Bir yıl sonra büyük bir adam gibi konuşmaya başladı. "Ben bir çadırda doğduğum için adımı Oğuz koymak gerekir" dedi. Adını Oğuz koydular. Harikulade halleri görülen Oğuz, çocukluğundan ergenlik çağına kadar, her fırsatta Tanrıyı anardı. Ona Tanrının nurlu feyzi erişti. Her türlü bilim ve hünerde, ok atmada, kargı kullanmada, kılıç çalmada ve bilgi hususunda, aleme ün salacak gelişme gösterdi. Babası onu amca kızıyla everdi. Fakat evlendiği kız imam eetmediği için ona yanaşmadı. En sonunda kendine imam eden bir kızla evlendi. Oğuz'un bir tek Tanrıya inandığını duyan babası, onu bir av dönüşü öldürmeyi planladı. Bu haberi alan Oğuz, putperes babasıyla yaptığı savaşı kazandı. Ok yarası alan Kara Kağan öldü. Bunun üzerine Oğuz, Kağan oldu ve puta tapanlara hiç bir merhamet göstermedi. 

Oğuz Kağan destanında anlatılan Oğuz Han, aynı zamanda Büyük Hun Türk İmparatorluğunun kurucusudur. Türk devlet geleneğinin temel taşlarını koyan, Türk Hakanının vazettiği kanunlar, Oğuz (Türk) Töresi olarak ün yapmış ve 16 Büyük Türk İmparatorluğunun da güç kaynağı olmuştur. 24 Oğuz Boyunun atası olan Oğuz Han, Türk Töresini; Disiplin , Adalet, Ahlak ve Millete hizmet esası üzerine inşa etmiştir. 

İlk teşkilatı orduyu kuran Oğuz Han, Onlar-Yüzler-Binler-Onbinler diye tasnif yapıp, kumandanlarınada, Onbaşı, Yüzbaşı, Binbaşı, Tümenbaşı diye de ünvanlar vermiştir, Orduda itaatı esas kılmış, itaat etmeyenlerin boynunu vurdurmuştur. 

Daha sonra Oğuz Kağanın üç oğlu olmuş. Onlara Gün, Ay, Yıldız adını verir. Bir daha evlenir ve ondanda üç oğlu olur. Bu oğullarına da Gök, Dağ, Deniz adlarını verir. Gün gelir büyük bir toy (şölen) verir. Halkı çağırır, yenilir içilir sonra Beylerine ve Halka buyruk verir. 

"Ben sizlere oldum Kağan
Alalım yay ile kalkan
Nişan olsun bize buyan
Bozkurt olsun bize uran" 

Dedi ve Dünyanın dört bir yanına yarlığı yazdı, Elçilere verip gönderdi. Bu fermanlarda şöyle yazıyordu: "Ben Türklerin Kağan'ıyım Dünyanın dört bucağına hakim olmam gerekir. Sizlerden itaatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, hediyelerini kabul eder dost sayarım. Her kimde baş eğmez ise, ona gazab eder, üzerine Ordu çekip, baskın yapar yok ederim. "Çin Kağan'ı itaatini ve dostluğunu bildirdi. Urum Kağan'ı itaatini bildirmedi. Bunun üzerine Oğuz Kağan ordusuyla onun üzerine yürüdü ve onların yenip kendine bağladı. Daha sonra Oğuz Kağan devletin sınırlarını güneyde Hindistan, kuzeyde Sibiryay, doğuda Qindenizi, batıda Akdeniz ve Mısır'a kadar genişletti. Buralarda yaşayan Milletleri ve Devletleri kendine bağladı. Daha sonra büyük ganimetlerle ülkesine döndü. 

Büyük bir toy verir Oğuz Kağan ve Devleti oğulları arasında pay eder. Boz Oklar denen, Ayhan Yıldızhan ve Gökhan arasında devleti payeder. Üç Oklar denen Denizhan, Dağhan ve Günhan oğullarına da "Sizlerde Boz Oklar altında Beylik yapın" der. 75 yılı savaşlarla geçiren Oğuz Kağan 116 yıllık hükümdarlığının sonunda hayata gözlerini yumar. 

Oğuz Kağan Milletine hizmeti daima ön planda tutardı. Eşsiz bir devlet adamı ve bilge kişiydi. Türk Milletinin ona atfettiği kutsallıktan ötürü onun bir Veli veya Nebi olabileceği tarihe geçmiştir. Onun buyruk ve vazettikleri Töre olmuşTUR.Oğuz Kağanın hayatı boyunca iki öğe çok önemli bir şekilde göze çarpar. Birincisi; Tanrıyı bir bilip ve daima ibadet etmesi. İkincisi; Millete hizmeti. Milletini daima ön planda tuttuğunu şu olay en iyi şekilde bize örnektir: Devletin zayıf olduğu bir zamanda, düşmanları ondan en sevdiği atını isterler, verir. Sonra eşini isterler onuda verir. Daha sonra çorak bir toprak parçası isterler, Oğuz Kağan "Atım ve eşim kendi malımdı verdim, fakat toprak çorakta olsa milletimindir veremem" der ve birliklerini toplar, kendinden emin olan düşmana ani baskın yaparak onları mağlup eder. Bu olayda Devlet malının Millete ait olduğunu ve Devlet malının üzerinde tasarruf edilemeyeceğini göstermiştir. Yani önce Devlet ve Millet manfaati gelir daha sonra diğer menfaatler gelir. Önce Devletim ve Milletim bir Oğuz Türk Töresidir.

18.4.16

Futbol oyun kurallarının bazıları değiştirildi

Futbol oyun kurallarının bazıları değiştirildi


. Artık bir futbolcu kornerden topu kendi kalesine atarsa gol sayılmayacak. Tedaviler saha içerisinde yapılacak. Hakemler maç başlamadan kırmızı kart gösterebilecek.


Futbolda oyunun kurallarını belirleyen Uluslararası Futbol Birliği Kurulu (IFAB), yeni oyun kurallarını resmen açıkladı.

2016-17 sezonundan itibaren yürürlüğe girecek değişiklikler kural kitabının yeni nüshasına eklendi. 1 Haziran’dan itibaren yürürlüğe girecek olan yeni düzenlemelerin IFAB’ın 130 yıllık tarihindeki en geniş kapsamlı revizyon olduğuna dikkat çekildi.

En önemli değişiklik ‘üçlü cezalandırma’ olarak adlandırılan ve çok tartışılan uygulama ile ilgili olanıydı. Bariz gol şansını engelleyen futbolcuya kırmızı kart veriliyor, oyundan atılan futbolcu bir maç sonra otomatik cezalı duruma gelirken, rakip bir de penaltı kazanıyordu. Bundan sonra bu tip pozisyonlarda kasıt aranacak ve son adam pozisyonundaki rakibini engelleyen isim direkt kırmızı kart görmeyecek. Harekette kasıt olmaksızın rakibin bariz gol şansı engellendiyse sarı kartla yetinilecek. Yani bir anlamda hakemler niyet okuyacak.

Rakip takımın golünü ya da bariz gol şansını kasti elle oynamak suretiyle kesen futbolcu, bu hareketi sahanın neresinde yaparsa yapsın kırmızı kart görecek.

Diğer bazı değişiklikler şöyle:
- Artık santrada topu ileri doğru başlatma zorunluluğu son buldu ve oyun istenilen yöne doğru başlatılabilecek.

- Bir futbolcu eğer kornerden kendi kalesine gol atarsa bu geçerli sayılmayacak, rakip takım oyuna korner atışıyla başlayacak.

- Sarı veya kırmızı kartlık hareketlerde sakatlanan oyuncular bundan böyle kenara gelme zorunluluğu olmaksızın saha içinde tedavi görebilecekler.

- Hakemler bir maç başlamadan önce de herhangi bir oyuncuya kırmızı kart gösterme hakkına sahip olacak.

- Gol olduğunda hücum eden takımdan bir oyuncu kalenin içerisindeyse ofsayt olarak nitelenebilecek.

- Kaleye doğru giden topa futbolcular dışında birisi ya da bir cisim dokunursa, hakem gol kararı verebilecek.