instagram twitter linkedin github youtube

26.7.20

Ozon tabakası nedir?

Ozonosfer ya da Ozon Tabakası, Stratosferin üst kısmında bulunan tabakadır. Ozon Tabakası Güneş'ten gelen morötesi ışınlardan olan UV-B ve UV-C gibi zararlı ışınları tutar. Ozon tabakasının bu işlevi hayati açıdan çok önemlidir. Çünkü UV-B ve UV-C ışınları ölümcüldür.

Ozon (O3) üç adet oksijen atomundan oluşan şeffaf bir gazdır. Ozon tabakası ozon gazından oluşan ve atmosferin yukarı seviyelerinde başka bir deyişle yer yüzeyinden 50–85 km yüksekte bulunan bir tabakadır. Bu tabakanın temel rolü Ultraviyole (UV) ışınları olarak adlandırılan Güneş'in zararlı ışınlarına karşı bizleri korumasıdır. Ozon tabakası yeryüzüne doğru gelen bu zararlı ışınlara karşı bir filtre gibi davranır.

Ultraviyole (UV) ışınları
Bilindiği gibi Güneş yeryüzündeki hayatın var olması için çok önemlidir. Isınmamızı sağlar ve bize ışık verir. Güneş çeşitli ışınlar yayar. Bu ışınlardan bazıları ultraviyole ışınlar olarak adlandırılır. Bilim adamları UV ışınlarını; aynı karakteristiklere sahip olmadıkları ve canlılar üzerindeki etkilerinin farklı olması sebebiyle UV-A, UV-B ve UV-C olmak üzere üç kategoriye ayırmışlardır.

UV-A: En yaygın ve sağlığımız için en az tehlikeli olan ışınlardır. Ozon tabakası bu ışınların geçmesine izin verir.
UV-B: UV-A ışınlarından daha tehlikelidir. Bu ışınların büyük bir kısmı, ozon tabakası tarafından engellenir.
UV-C: Diğerlerine kıyasla en zararlı tehlikeli ışınlardır. Morötesi ışınlar içerisinde canlı vücuduna en büyük zararı veren ışınlar UV-C ışınlarıdır. Ozon tabakası bu ışınların neredeyse tamamının yeryüzüne ulaşmasını engeller.
Bütün UV ışınları deri ve gözlerimize nüfuz edebilir ve sağlık problemlerine yol açabilir. Ozon tabakası kalın olduğunda sadece UV-A ışınları ile UV-B ışınlarının bir kısmı bize ulaşabilir. Bu durumda sağlığımız nispeten korunmuş olur. Ozon tabakası bozulduğunda (inceldiğinde) UV-A, UV-B hatta bazen UV-C ışınları bize ulaşabilir ve bu durumda sağlığımız olumsuz yönde etkilenmiş olur. Maruz kaldığımız UV ışınlarının miktarını etkileyen faktörler şunlardır:

Günün saatleri: 10.00-16.00 saatleri arasında güneş gökyüzünde yüksektedir. Bu saatler arasında büyük oranda UV-A ve UV-B ışınlarına maruz kalabiliriz. Bu nedenle uygun bir koruma olmaksızın dışarı çıkmak için tehlikeli bir zamandır.
Ekvatora olan uzaklık: Ekvatora yakın olan ülkeler ekvatordan uzak olan ülkelere göre daha fazla risk altındadır. Bunun sebebi, ekvatorda UV ışınları atmosferin içini katetmek için daha kısa mesafeye sahiptir ve ekvatora ulaşmadan önce atmosfer tarafından daha az filtrasyona tabi olurlar.
Yükseklik: Deniz seviyesinin yukarıya doğru çıkıldıkça her 1000 m’de UV ışınları % 8 oranında artış gösterir.
Ozon deliği nedir?
Ozon deliği gerçekten bir delik değildir. Ozon tabakasındaki bir incelmedir. Bu ozon tabakası gittikçe inceliyor anlamındadır. Bunun sebebi bizlerin havaya saldığı kimyasallardır. Bu kimyasal maddeler günlük yaşamımızda kullanılır ve ozon tabakasına zarar verirler. Ozon Tabakasına zarar veren kimyasal maddeler şunlardır:

Kloroflorokarbonlar (CFC’ler), genel olarak klima sistemlerinde, buzdolaplarında, köpük üretiminde (örneğin yataklar için), parfüm ve deodorantlarda kullanılır.
Halonlar, yangın söndürme cihazlarında kullanılır.
Metil bromid, tarımda böcek ilacı olarak kullanılır.
Modern cihazlar ozon tabakasındaki incelmeyi belirleyebilmektedir. Ölçümler Güney Kutbundaki (Antarktika) incelmenin Kuzey Kutbuna göre daha büyük olduğunu göstermiştir. Ozon tabakasındaki bu incelme bir şey yapılmazsa daha da büyüyecektir. Ozon tabakasında incelme küresel bir problemdir. Ozon tabakasındaki incelme problemine herkesin duyarlı olması ve zararlı kimyasalları artık daha fazla kullanmamasıyla ozon tabakasının iyileştirilmesi mümkün olabilecektir.

Ozon tabakasındaki incelmenin sonuçları
Ozon deliğinin ana sonucu yeryüzüne daha fazla UV ışınının (özellikle çok tehlikeli olan UV-C) ulaşmasıdır. UV ışınları güneş yanıklarına, deri kanserine sebep olabilir, gözlere zarar verebilir (katarakt) ve insanlarda bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir. Bilindiği gibi bağışıklık sistemi hastalıklara karşı koymamızı sağlayan bir sistemdir. Bu sistem zayıfladığı zaman hastalıklarla savaşma yeteneğimiz de zayıflamış olacaktır.

UV ışınları sadece sağlığımızı etkilemekle kalmaz çevre üzerine de olumsuz etki yapabilir. Tarımsal üretimi azaltabilir, ayrıca deniz besin zincirini bozarak balık nüfusunu etkiler.

Antarktika üzerindeki ozon deliğinin kapladığı alan, ABD’nin yüzölçümünden daha büyüktür ve buranın tekrar doldurulması için on milyonlarca ton ozon gerekir. Bu miktarda ozonun nakliyesinin maliyeti bile astronomik olur.

16.7.20

Hubble Ultra Derin Alan nedir ?

HUDF (Hubble Ultra Deep Field), Fornax takımyıldızının küçük bir bölgesinden, Hubble Uzay Teleskopu ile 24 Eylül 2003'ten 16 Ocak 2004'e kadar olan bir dönemde toplanan verilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş resim.

İnsan gözünün algılayabileceği ve 13 milyar yıl öncesinden gelen ışıkla, evrenden bugüne kadar alınmış en derin resimdir. HUDF yaklaşık 10.000 galaksi içerir. Bu gökyüzü parçasının seçilme nedeni bu bölgede parlak yıldızların seyrek olmasıdır. Bu resimde görülen gökadaların (ayrıca Galaksi) çoğunun yeryüzündeki teleskoplarla kızılötesi dalgaboyunda görülebilmesine rağmen Hubble, görülebilen dalgaboyunda gözlem yapabilecek tek alettir. Bu resim 36.7 yay-dakika kareyi kaplamaktadır. Bu alan bizim için 1 metre uzakta tutulan 1 mm²'lik bir kâğıttan daha küçük olmakla beraber gökyüzünün on üç milyonda birinden küçüktür. Bölgenin merkezindeki yıldız USNO-A2.0 0600-01400432'dir.

Hubble Ultra Derin Alan çekimi için toplamda Dünya etrafındaki 400 dönüşü esnasında 800 poz çekmiştir ve bu pozların toplam süresi RGB filtreli kamera için 11,3 gün kızılötesi kamera için de 4,5 gündür. Ortalama bir poz süresi 21 dakikadır. Bütün gökyüzünün bu şekilde gözlemlenmesi yaklaşık 1 milyon yıllık bir çalışma gerektirir.


15.7.20

Hubble Uzay Teleskobu nedir ? Görevi ne zaman bitecek ?

Hubble Uzay Teleskobu (HUT), ismi Amerikalı astronom Edwin Hubble'ın anısına verilmiş; Nisan 1990'da STS-31 Görevi esnasında Uzay Mekiği Discovery tarafından Dünya etrafındaki yörüngesine taşınmış bir uzay teleskopudur. İlk uzay teleskopu olmamasına rağmen, HUT en büyüklerindendir ve birçok üstün özelliğe sahiptir. Ayrıca hem hayati öneme sahip bir araştırma aracı olması hem de astronomi için etkili bir halkla ilişkiler unsuru olması nedeniyle çok tanınmıştır.

HUT, NASA ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) arasında ortak bir çalışmadır ve Compton Gama Işını Gözlemevi, Chandra X-ışını Gözlemevi ve Spitzer Uzay Teleskobu projelerinden oluşan NASA'nın Büyük Gözlemevleri programının bir parçasıdır.

Uzay teleskopların yapımı ilk olarak 1923'te düşünüldü. HUT için 1970'lerde, 1983'te uzaya gönderilmesi hedefiyle fon bulundu ancak proje teknik gecikmeler, bütçe sorunları ve Challenger faciası nedeniyle gecikti. 1990'da yörüngeye yerleştirildikten sonra bilimadamları ana aynanın teleskobun çalışmalarını kısıtlayacak şekilde yanlış yerleştirildiğini tespit etti. 1993 yılında bir uzay mekiği yolculuğunda bu sorun giderildi.

HUT, Dünya atmosferinin dışında konumlanması sayesinde, yeryüzündeki teleskoplara kıyasla pek çok avantaja sahip olabilmektedir: Atmosferin olumsuz etkilerinden (Görüntüde bulanıklık ve havadaki partiküllerden yansıyan ışığın oluşturduğu arka-plan kirliliği gibi) bağımsız görüntü elde edilmesinin yanı sıra, Ozon tabakası tarafından tutulan morötesi ışığın gözlemlenmesi ancak bu şekilde mümkün olabilmektedir.

1990 yılında fırlatılmasının ardından, astronomi tarihindeki en önemli enstrümanlardan biri haline gelmiştir. Astronomların astrofizik alanındaki temel problemlerine çözüm bulmakta büyük yarar sağlamıştır. Hubble teleskobu tarafından kaydedilmiş olan Hubble ultra derin alan adlı fotoğraf, bugüne kadar görünür ışık ile en uzak mesafeden alınmış detaylı görüntüdür. Birçok Hubble gözlemi, en kesin biçimde hesaplanan evrenin genişleme oranı gibi astrofizik alanında birçok çığır açıcı sonuç doğurmuştur.

HUT, uzayda bakımı astronotlar tarafından yapılacak şekilde tasarlanmış tek teleskoptur. Sonuncusu Mayıs 2009'da olmak üzere beş adet bakım uçuşu gerçekleştirilmiştir. İlk servis uçuşu Aralık 1993'te Hubble'ın görüntüleme hatasının düzeltilmesi için gerçekleştirildi. 2, 3A ve 3B bakım uçuşları sırasında çok sayıda alt sistem onarılmış ve birçok gözlem cihazı daha modern ve yetkin olanlarıyla değiştirilmiştir. Ancak 2003 yılında Columbia Uzay Mekiği'nin yaşadığı kazadan sonra beşinci bakım uçuşu güvenlik gerekçeleri ile iptal edildi. Uzun tartışmalardan sonra NASA kararını tekrar gözden geçirdi ve kurumun yöneticisi Mike Griffin son kez olmak üzere bir servis uçuşu yapılmasına karar verdi. STS-125 Mayıs 2009'da gerçekleştirildi; iki yeni cihaz takıldı ve çok sayıda tamir yapıldı. Yeni cihazlar ve düzeltmeler test edilip HUT rutin işlemlerine Eylül 2009'da tekrar başladı.

Son uçuşta yapılan bakım ile 2021'de uzaya gönderilmesi planlanan ve HUT'un ardılı olan James Webb Uzay Teleskopu (JWUT), çalışmaya başlayana kadar HUT'un görev yapması beklenmektedir. (JWUT) birçok açıdan daha üstün astronomik araştırma programlarına sahip olacak ancak kızılötesi gözlem yapacağından dolayı Hubble'ın spektrumun görünür ve ultraviyole ölçeğinde gözlem yapma yeteneğini (yerine geçmeyecek) tamamlayacak.


  • Kurum NASA/ ESA/ STScI
  • Fırlatılış Tarihi 24 Nisan 1990 3:33:51 p.m. EEDT
  • Faal olduğu süre 20 yıl 7 ay
  • Yörüngeden İndirme ~ 2013–2021
  • Kütle 11.110 kg (24.250 lb)
  • Yörünge Tipi Daireye Yakın Alçak Dünya yörüngesi
  • Yörünge Yüksekliği 559 km
  • Yörünge Periodu 96-97 dk
  • Yörünge Hızı 7.500 m/s
  • Yerçekimine bağlı ivme 8,169 m/s²
  • Konum Alçak Dünya yörüngesi

  • Fiziksel Özellikler
  • Teleskop Türü Ritchey-Chretien teleskopu
  • Dalgaboyu Sistemi Optik, ultraviyole, yakın-kızıl ötesi
  • Çap 2.4 m (94 in)
  • Toplama Alanı yaklaşık 4.3 m² (46 ft²)
  • Etkili olduğu odak uzaklığı 57.6 m (189 ft)

  • Servis Görevleri
  • Servis Görevi 1
  • Görev Adı STS-61 (Endeavour)
  • Görev Tarihi 2-13 Aralık, 1993
  • Eklenen/Değiştirilen Aygıtlar - Geniş Alan ve Gezegen Kamerası 2 (WFPC2)
  • - Optik Uzay Teleskobu eksen değişimi(COSTAR).

  • Servis Görevi 2
  • Görev Adı STS-82 (Discovery)
  • Görev Tarihi 11-21 Şubat, 1997
  • Eklenen/Değiştirilen Aygıtlar - Yakın kızılötesi Kamera ve Çok Amaçlı Tayfölçer(NICMOS)
  • - Uzay Teleskobu Görüntüleme Spektrogrifisi(STIS)

  • Servis Görevi 3A
  • Görev Adı STS-103 (Discovery)
  • Görev Tarihi 19-27 Aralık, 1999
  • Eklenen/Değiştirilen Aygıtlar - Ciroskoplar (değiştirildi)
  • - İyi Rehberlik Algılayıcıları ve Vericiler (değiştirildi)
  • - Gelişmiş Merkezi Bilgisayar, Dijital Veri Kaydedici, Elektronik Arttırım Teçhizatı, Batarya Geliştirme Teçhizatı ve Dış ısı koruma katmanı.

  • Servis Görevi 3B
  • Görev Adı STS-109 (Columbia)
  • Görev Tarihi 1-12 Mart, 2002
  • Eklenen/Değiştirilen Aygıtlar - İncelemeler için Gelişmiş Kamera.
  • - Geniş Alan ve gezegen Kamerası(WFPC2) (değiştirildi)
  • - Güneş Panelleri (değiştirildi)
  • - Yakın Kızılötesi Kamera ve Çok Amaçlı Tayfölçer (değiştirildi)
  • - Tepkisel Hareket Aygıtları (1/4 değiştirildi)

  • Servis Görevi 4
  • Görev Adı STS-125 (Atlantis)
  • Görev Tarihi 11-24 Mayısi 2009
  • Eklenen/Değiştirilen Aygıtlar - Geniş Alan Kamerası 3 (WFC3)
  • - Kozmik Orijin Spektrografı (COS)(COSTAR'ın yerini aldı)
  • - Geniş Alan ve Gezegen Kamerası 2 (WFPC2)(değiştirildi)
  • - Gelişmiş İnceleme Kamerası(ACS) ve Uzay Teleskobu Görütüleme Spektrografisi(STIS)(onarıldı).
  • - Ciroskoplar ve Batarlar (değiştirildi)
  • - İyi Rehberlik Algılayıcıları (değiştirildi)

11.7.20

Ayasofya camii

Ayasofya (Yunanca: Aγία Σοφία [Agía Sofía], Latince: Sancta Sophia veya Sancta Sapientia) ya da resmî adıyla Ayasofya-i Kebir Camii, İstanbul'da bir cami, eski bazilika ve eski müze. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olup 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından camiye dönüştürülmüştür. 1935 yılından 2020 yılına kadar müze olarak hizmet vermiştir.2020 yılında cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle tekrar cami statüsü kazanmıştır. Ayasofya, mimari bakımdan merkezî planı birleştiren kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır.
Ayasofya adındaki "aya" sözcüğü "kutsal, azize", "sofya" sözcüğüyse herhangi bir kimsenin adı olmayıp Eski Yunancada "bilgelik" anlamındaki sophos sözcüğünden gelir. Dolayısıyla "aya sofya" adı "kutsal bilgelik" ya da "ilahî bilgelik" anlamına gelmekte olup Ortodoksluk mezhebinde Tanrı'nın üç niteliğinden biri sayılır.6.yüzyılın ünlü bilim adamları, fizikçi Miletli İsidoros ve Trallesli matematikçi Anthemius'un yönettiği Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin çalıştığı ve I. Justinianus'un bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir.Bu çok eski binanın bir özelliği, yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.
Bizans döneminde Ayasofya, büyük bir "kutsal emanetler" zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi'nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios'un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak Schisma'nın, yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.

1453’te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet’in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş,Mimar Sinan’ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.

Tekrar camii statüsünün verilmesi 

Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya için ilk olarak 2005'te Danıştay'a dava açmıştı. Dernek, 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali ve yürütmenin durdurulmasını istemişti.
Danıştay 10. Dairesi, 24 Haziran 2005'te söz konusu Bakanlar Kurulu kararının yürütmesini durdurma istemini reddetmişti. Daire 2008'de ise Ayasofya Camisi'nin müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık bulunmadığına işaret ederek, davayı reddetmişti.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Dairenin bu kararını onamıştı. Dernek, 2016'da tekrar Danıştaya dava açmıştı.
Derneğin, Anayasa Mahkemesine yaptığı bireysel başvuru hakkında ise 2018'de karar verilmişti. Yüksek Mahkeme, Ayasofya'nın namaz kılınması için ibadete açılması yönündeki talebin reddedilmesi nedeniyle din ve vicdan hürriyetinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruyu, "incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik" nedeniyle kabul edilemez bulmuştu.
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine yönelik Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle Danıştayda dava açtı.
Davayı duruşmalı inceleyen Daire, 2 Temmuz'daki duruşmada tarafları dinledi. Duruşmanın ardından dosyayı inceleyen Danıştay 10. Daire kararını verdi. Daire, Ayasofya'nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair 24 Kasım 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararını iptal etti. Daire'nin 19 sayfalık gerekçesinde, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının, ilgili mevzuat, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları kapsamında değerlendirildi.
Gerekçede, Ayasofya'nın, statüsü muhafaza edilerek, hukuk düzeninde güvence altına alınan özel hukuk tüzel kişiliğini haiz mazbut vakıf niteliğindeki Fatih Sultan Mehmet Han Vakfının mülkiyetinde olduğu kaydedildi. Ayasofya'nın, vakfedenin iradesi gereği, sürekli şekilde cami olarak kullanılması için toplumun hizmetine sunulduğu, bedelsiz kamunun istifadesine terk edilmesi yönüyle hayrat taşınmaz niteliği taşıdığı, tapu belgesinde de cami vasfı ile tescilli bulunduğuna dikkati çekildi.Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Daire, Sözleşme'nin 6. maddesi hükmü bağlamında, sözleşmeye taraf devletlerin, Ayasofya kültürel ve doğal mirasının, toprakları üzerinde bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin egemenliğine tam olarak saygı göstererek ve ulusal yasalarının sağladığı mülkiyet haklarına zarar vermeden, uluslararası toplum tarafından iş birliği ile korunması gereken evrensel bir miras olduğunu kabul ettiklerinin açık olduğu belirtildi.
Ve daha sonra Ayasofya'nın Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısında yayımlandı. Ayasofya Camisi'nin yönetiminin 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 35. maddesi gereğince Diyanet İşleri Başkanlığına devredilerek ibadete açılmasına karar verildi.