instagram twitter linkedin github youtube

21.1.20

Samanyolu (galaksisi) nedir?

Samanyolu ya da Kehkeşan, içinde Güneş Sistemi'nin de bulunduğu gök ada. Yerel Küme'nin bir parçası olan çubuklu sarmal türde bir gök adadır. Gözlemlenebilir Evren'deki milyarlarca gök adadan sadece bir tanesidir. 23 Ekim 2015 Cuma günü Ruhr-Universität Bochum üyesi Alman astronomlar tarafından 46 milyon piksellik "855.000X54.000" çözünürlükte Samanyolu galaksisi haritası yayınlanmıştır.



Galaksi adının kökeni, eski Yunancada bizim galaksimizi belirtmek üzere kullanılan “sütlü, süt gibi, sütsü” anlamlarına gelen galaxias (Modern Yunanca: γαλαξίας) sözcüğü ya da "süt dairesi" anlamındaki kyklos galaktikos (Modern Yunanca: κύκλος γαλακτίκος) terimidir. Bu terim ve dolayısıyla Batı kültüründe Samanyolu için kullanılan "Süt Yolu" terimi eski Yunan mitolojisi'ndeki bir mitosdan kaynaklanır: Bir gece, Zeus ölümlü bir kadından yaptığı oğlu Herakles'i fark ettirmeden uykuya dalmış olan Hera'nın göğsüne koyar. Bebek Herakles, Hera'nın memelerinden akan sütü içecek ve böylece ölümsüz olacaktır. Fakat Hera, gece uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini fark edince onu fırlatıp atar ve boşalan memesinden çıkan süt de gece gökyüzüne fışkırıp akar. Hikâyeye göre geceleyin gökte sönük bir ışıkla pırıldar halde gördüğümüz “Süt Yolu” (Türkçe’de Samanyolu) denilen kuşak, böyle oluşmuştur.

Antik çağda Grek filozofu Democritus (450–370 MÖ), geceleyin gökyüzünde görünen Süt Yolu denilen ışıklı bölgenin uzak yıldızlardan oluşuyor olabileceğine dikkat çekmişti.Aristo'nun (384-322 MÖ) düşüncesine göreyse Süt Yolu büyük, birbirine bağlı çok sayıdaki yıldızın alevlenmesinden kaynaklanmaktaydı ve bu alevler Dünya atmosferinin üst kısmında yer almaktaydı.

Arap astronom İbn-i Heysem (965-1037), Samanyolu’nun ıraklık açısını gözlemleme ve ölçme girişiminde bulundu;Süt Yolu’nun ıraklık açısı yoktu. Bunun üzerine “bu, Dünya’dan uzaktadır, atmosfere ait değildir” diyerek Aristo’nun görüşüne karşı çıktı. İranlı astronom Birûni (973-1048) Samanyolu Gök Adası’nın sayısız bulutsu yıldızlar yığını olabileceği görüşünü ortaya attı. İbn Bacce ise Samanyolu’nun pek çok yıldızdan oluştuğunu ve gözümüze sürekli bu şekilde görünmesinin Dünya atmosferindeki kırılımdan kaynaklanıyor olabileceğini ileri sürdü. İbn Kayyim El-Cevziyye (1292-1350), Samanyolu Gök Adası’nın sabit yıldızlar feleğinde bir araya gelmiş çok sayıdaki küçük yıldızlardan oluştuğunu ve bu yıldızların gezegenlerden daha büyük olduklarını ileri sürdü.

Samanyolu Gök Adası’nın birçok yıldızdan oluşmasının ilk kanıtı Galileo Galilei’den geldi. 1610 yılında Samanyolu Gök Adası’nı bir teleskopla inceleyen Galilei, bunun çok sayıdaki yıldızın bir araya gelmesinden oluştuğunu farketti. 1750’de İngiliz astronom ve matematikçi Thomas Wright, “Evren'in orijinal bir teorisi ya da yeni hipotezi” adlı eserinde gök adanın Güneş Sistemi’ne benzer tarzda, fakat daha büyük ölçekte, kütleçekim gücüyle birbirlerine bağlı çok sayıdaki dönen yıldızlardan oluşmuş bir kitle olduğu görüşünü ortaya attı. Bunun sonucunda bu düşünceye göre söz konusu yıldızların oluşturduğu ve bizim de içinde bulunduğumuz bu disk, bizim gökyüzüne bakışımız açısından bize gökyüzünde Süt Yolu olarak görünüyor olabilirdi.


Immanuel Kant, 1755'teki bilimsel incelemesinde Thomas Wright'ın düşünce ve çalışmalarını biraz daha ayrıntılandırdı, gök adamızın da Güneş Sistemi’mize benzer biçimde kütleçekim ile bir arada tutulan ve dönen bir yıldız kümesi olduğunu (haklı olarak) ifade etti. Kant, ayrıca o dönemde gözlemlenebilen birkaç bulutsunun da ayrı gök adalar olabilecekleri varsayımında bulundu. (Bu adın verilme nedeni dürbünle bakıldığında ışık veren gaz bulutu gibi gözükmeleridir.) Samanyolu Gök Adası’nın biçimi ve Güneş’in gök ada içindeki konumu hakkındaki ilk girişim, 1785’te gökyüzünün farklı bölgelerindeki yıldızları özenle sayan William Herschel’den geldi. Herschel, Güneş Sistemi’ni merkeze yakın bir yere koyarak gök adanın biçimini gösteren bir diyagram hazırladı.



Jacobus Kapteyn, hassas bir yaklaşım sergileyerek 1920’deki çiziminde Güneş’in merkeze yakın bulunduğu elips biçimli küçük bir gök ada tasarladı. Farklı bir yöntem uygulayan Harlow Shapley ise küresel kümeler kataloğu çalışmasında kendinden öncekilerden tümüyle farklı olarak gök adamızı Güneş’in merkezden uzak olduğu yaklaşık 70 kiloparsek yarıçapındaki yassı bir disk biçiminde tasarladı. Her iki hatalı çalışma da galaktik düzlemde ışığın yıldızlararası toz vasıtasıyla soğurulmasını hesaba katmamıştı. Soğrulma, ancak Robert Julius Trumpler’in 1930’da açık yıldız kümeleri üzerinde çalışırken bu etkiyi ölçmesinden sonra hesaba katılmaya başlandı ve günümüzdeki gök ada görünümü kuramlarına ulaşıldı.

Samanyolu'nun şekli hakkındaki yaygın görüş, onun bir çubuklu sarmal galaksi olduğu yönündedir. Merkezdeki çubuk şeklindeki yıldız yoğunlaşmasının iki ucundan logaritmik spiral şeklinde uzayan iki ana kol ve yardımcı kollar, galaksinin şeklini oluşturur. Bu görüş ilk olarak 1990'larda gündeme gelmiş, 2005 yılında Spitzer Uzay Teleskobu'ndan alınan bilgilerle kuvvetlendirilmiştir.

20.1.20

Buz Dansı nedir ?

Buz dansı, müzik eşliğinde buz zeminde yapılan figüratif buz pateni türü. 1952 yılında Dünya Artistik Patinaj Şampiyonaları kapsamına alınmış; fakat Kış Olimpiyat Oyunları içinde 1976 yılından beri yer almaktadır. Çiftlerde olduğu gibi bir kadın ve bir erkek sporcu ile yapılır. Kaldırışlarda ve dönüşlerde olan kural farklılıkları ve atlayışların olmaması gibi konularda çiftlerden ayrılır. Bu şampiyonalarda sporcular 3 değişik program sunmaktadırlar.

Bazı Uluslararası Paten Birliği yarışması olmayan yarışmalarda patenciler tek olarak buz dansında yarışır.

Buz dansı Birleşik Krallık'ta önemli bir geçmişe sahiptir. Bugün bile kullanılan zorunlu dansların birçoğu 1930'lu yıllarda İngiliz dansçılar tarafından yaratılmıştır. İlk 16 Dünya şampiyonasının 12sini İngiliz çiftler kazanmıştır. 1960'lı yıllara kadar İngiliz stili buz dansına hakim olurken bu yıllarda Doğu Avrupalı patencilerin daha hızlı kaymaya izin veren daha açık pozisyonlar kullanması, bedenin üst kısmını daha hareketli şekilde kullanmaları ve seyircilere yönelik programlar hazırlamaları dikkat çekmiştir. 1970'li yıllarda Sovyet patencilerin daha zor ayak oyunları yerine hızı önem veren stilleri ve programlarında daha fazla dramatik temaları kullanmaları onları ön plana çıkarmıştır. 1990'lı yılların başlarında tüm çiftler ballroom tarzı programlar yerine daha dramatik programları tercih etmekteydi.

Bu noktada Uluslararası Paten Birliği bunu engellemek için balo tarzı programlara dönmek için seçilen müzik ve dans konusunda daha fazla kısıtlama koydu. Ancak bunun dansı çok sıkıcı hale getirmeye başladığı görüldüğünde bu kısıtlamalar kaldırıldı ve orijinal ve serbest danslarında dansçıların bazı teknik elemanlar göstermeleri zorunlu hale getirildi.

18.1.20

Rahşan affı nedir?

Asıl adı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası olan 22 Aralık 2000'de Rahşan Ecevit'in önerisiyle çıkarılan, devlete karşı işlenen suçlar dışındaki suçlara erteleme veya şartlı salıverme getiren yasa. Kamuoyunda "Rahşan Affı" olarak nitelendirildi.

9 Aralık 2000’de ölüm orucu eylemlerini sona erdirmek için başlatılan Hayata Dönüş Operasyonu'ndan 3 gün sonra (22 Aralık) 4616 sayılı ‘Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası’ çıkarılmıştı. Cezaevlerinde yer kalmadığı için çıkarılan af yasasının ardından 70 bin kişilik kapasitesi dolan cezaevlerinin nüfusu 40 bine kadar düşmüştü. Ancak, 3 yılda mahkum sayısı 20 bin artarak yeniden 64 bine çıktı.

4616 sayılı Şartla Salıverme ve Erteleme Yasası 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen suçları kapsıyordu. Yasa çıktıktan sonra ilk planda cezaevlerindeki 23 bini aşkın tutuklu ve hükümlü aftan yararlanarak tahliye oldu. Daha sonra Anayasa Mahkemesi'nin verdiği iptal kararlarıyla yasanın kapsamının genişlemesi sonucu cezaevinden tahliye olanların sayısı 45 bini buldu. Ancak affın sonuçları bununla sınırlı kalmadı.

'Rahşan affı' uzun süre tartışma konusu olmuştur. Rahşan Ecevit daha sonra "Ben affı garibanlar için istedim, katiller yararlandı." demiştir.

Peki Rahşan Ecevit kimdir ?

Şebinkarahisarlı bir ailede dünyaya gelmiştir. Babası Namık Zeki Aral, annesi Zahide Aral'dır. Ankara Lisesi ve Robert Koleji mezunudur.

DSP'nin kurucusu ve eski genel başkanıdır. Çok iyi derecede İngilizce bilmektedir.

Yazdığı Pülümür'de Aşk adlı roman, 2002 yılında tiyatroya uyarlanmıştır.

Kurucusu olduğu Demokratik Sol Parti'den 4 Haziran 2009 tarihinde istifa etti. 17 Ocak 2010 tarihinde kurucusu olduğu Demokratik Sol Halk Partisi'nin 2. Genel Başkanlığına seçildi. 

17 Ocak 2020 tarihinde saat 21.10'da, 97 yaşındayken, tedavi gördüğü Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetmiştir


Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’e adadığı şiiri...

...Birlikte öğrendik seninle
avcumuzda yüreği çarpan
kuşa sevgiyi
gökler gibi sardı dünyayı
yağmur gibi sızdı dünyaya
dünya kadar oldu sevgimiz
elele büyütüp elele derdik
elele derip insana verdik
verdikçe çoğalan sevgimizi...

17.1.20

Jet motoru nedir ?

Jet motoru diğer adıyla tepkili motor, atmosferden aldığı havayı sıkıştırıp yakıtla yakarak ısıtır. Bu ısıtma sonucunda ortaya çıkan gazları, hızla dışarı püskürterek, ters yönde bir itme gücü oluşturur. Bu güçle, motorun bağlı olduğu aracın hareket etmesi sağlanır. Bu motorlar, Newton'ın hareket yasalarına bağlı olarak geliştirilmiştir. Bu yasaya göre; her etki eşit büyüklükte ve ters yönde bir tepki doğurur.

1903'ten 1935'e kadar olan dönemde, uçakların itme sistemlerinde alternatif piston hareketli içten yanmalı motor ve pervane düzenekleri kullanılıyordu. 1935'te Hans von Ohain tarafından ilk jet motorlu uçak (jet uçağı) yapıldı. Jet motorlu uçaklar, diğer uçaklara göre çok daha hızlı ve çok daha yükseğe çıkabiliyor.

Günümüzde birçok jet motoru çeşidi geliştirilmiştir. Bunlardan bazıları; turbojet, turbofan, turboprop, turboşaft ve ramjettir.

Tarihsel gelişimi


Gaz tepkimesiyle çalışan ilk makine M.S. 250 yılında İskenderiyeli Heron tarafından buhar tepkisinden faydalanılarak gerçekleştirildi. Bu, içine gönderilen buharı iki tarafında bulunan kıvrık borulardan fışkırtarak dönen bir küresel kap şeklindeydi. Gaz tepkisiyle çalışan roketler, M.S. 1232'de Kaifengfu Savaşı'nda Çinliler tarafından silâh olarak kullanıldı. Çinlilerin aynı prensibe göre çalışan havaî fişekleri kullanmaları M.Ö. 3000 yılına kadar dayanır. İnsan tarafından idâre edilen ilk taşıt aracının gaz tepkisiyle tahriki, İngiliz fizikçi Newton tarafından gerçekleştirildi. 1687'de Newton “Hareket Miktarı Teoremi” ile jet tepkisini fiziki olarak açıkladı. Bunun uygulaması olarak da buhar tepkisi kullanarak bir arabanın hareketini sağladı

Çalışma prensibi


Günümüzün jet motorlarının esası olan gaz türbini ilk defa 1791 yılında John Baber tarafından tasarlandı. İlk başarılı uygulama ise 1911'de Alfred Büchi tarafından tasarlanan türboşarjörlerin Brown-boveri firması tarafından îmâli ve 1916da uçaklarda kullanılmaya başlanmasıyla gerçekleştirildi. Gaz türbininin bir uygulaması olan turboşarjör motordan çıkan sıcak egzoz gazlarının bir türbini, türbinin de motorun yanma odasına sıkıştırılmış basınçlı hava gönderen kompresörü tahrik etmesiyle çalışır. Basınçlı havanın içine yakıt püskürtülmesi ile yanma sonucu ısınarak âniden genişleyen hava egzoztan hızla çıkarken türbini de döndürür. Bu şekilde motorun gücü çok artar.


Egzoz gazlarının jet tepkisinden uçakların tahrikinde faydalanmayı tasarlayarak ilk olarak gerçekleştiren kişi İngiliz Krallık Hava kuvvetleri pilotlarından Frank Whittle'dir. Whittle, 1930 yılında, bir gaz türbini ile bir difüzörü birleştirerek yaptığı jet motorunun patentini aldı. 1936 yılında turbojet adıyla da bilinen bu motorun geliştirilmesi ve îmâli için Power Jets Ltd. adlı bir şirket kurdu. 1939'da İngilizlerden önce Almanlar, 1937'de Hans von Ohain tarafından geliştirilen Hes 3B adlı jet motorunu ilk defa bir uçakta kullanarak Heinkel He 178 ile bir deneme uçuşu yaptılar. Fakat ilk başarılı uygulama Whittle tarafından geliştirilen Power Jet W.1 adlı jet motorunu kullanan Gloster G.49 uçağı ile 15 Mayıs 1941'de İngilizler tarafından gerçekleştirildi. Jet uçakları İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru yaygın olarak kullanılmaya başlanmış ancak savaşın gidişatına bir etkileri olmamıştır. Savaş sırasında en başarılı uygulama ise Messerschmitt Me 262 uçaklarıyla Almanlar tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu uçaklarda Almanlar günümüzde kullanılan eksenel akışlı kompresörleri başarıyla uygulamışlardır. İngilizlerin gerçekleştirdikleri jet motorlarında ise merkezkaç kompresörler kullanılıyordu.

16.1.20

İçten yanmalı motor nedir ?

İçten yanmalı motorlar, yakıtın motor içinde yanma odası adı verilen sınırlı bir alan içinde yakılması ile oluşan basıncın, piston denen parçayı hareket ettirmesi ile oluşan makinedir.

Bu motorlara içten yanmalı motor adının verilmesinin sebebi, yanma olayının motor içerisinde gerçekleşmesindendir. Dıştan yanmalı motorlar da ise dışarıda yanma gerçekleştiğinden bunlara dıştan yanmalı motorlar denilmiştir. Örneğin: Buhar kazanlı motorlar.

İçten yanmalı motorlarda yanma odasının motorun içine taşınmasıyla birlikte oldukça kompakt motorlar üretilebilmiştir ve otomobillerin oluşması sağlanmıştır.

Bir enerji formunu (elektrik, kimyasal enerji...benzin, tiner, LPG vb.) mekanik enerjiye çeviren makine'ye motor denir.

Çalışma prensibi


Yakıt, karbüratör veya Yakıt enjeksiyonu sistemiyle belli bir oranda hava ile karıştırılarak yanma odası denilen silindirin içine gönderilir. Karışım piston tarafından sıkıştırılarak buji yardımıyla ateşlenir. Dizel motorlarda ateşleme buji yerine yüksek basınç altında sıkıştırmayla yapılır. Karışım CO2 ve CO'e dönüşür. Bu reaksiyon hacim ve ısı yaratır. Bu da pistonların salınım hareketi Krank mili yardımıyla mekanik enerjiye dönüştürülerek iş yapılmış olur. Yakıt olarak önceleri gazyağı kullanılmış günümüzde ise benzin, mazot ve LPG (Sıvılaştırılmış Petrol Gazı) oldukça yaygındır. Günümüz teknolojisinde "hibrit" otomobiller üretilmeye başlanmıştır, bu otomobillerde iki farklı türden motor bulunur. Yani hibrit adı biri yanmalı ve diğeri elektrikli olan iki motor tipine sahip olmasından gelir.


1. Emme: Temiz hava ve benzin karışımı üstte sağ taraftaki emme kanalındaki sübapın açılmasıyla ve pistonun aşağıya doğru hareketinden oluşan vakum etkisiyle silindir içerisine alınıyor.
2. Sıkıştırma: Silindir içerisine alınan hava ve yakıt karışımı pistonun yukarı hareketiyle sıkıştırılarak hem sıcaklığı hem de basıncı yükseltilip çok ufak bir hacme hapsediliyor. Bu esnada her iki sübap ta tam kapalı konumda olup, yalıtım sağlanmaktadır.
3. Yanma: Sıkıştırılan benzin ve hava karışımı sübapların tam ortasında yer alan buji ile ateşlenerek yanma gerçekleşir. Aracın hareketini sağlayan güç bu anda üretilir.
4. Egzoz: Yanma sonrasında piston yukarı geri gelirken, yanmış artık gazlar üst sol tarafta yer alan egzoz sübapının açılmasıyla dışarıya atılır. Ardından pistonun aşağıya tekrar gelmesi esnasında 1. çevrim yani emme safhası tekrar başlar.

Enerji verimi,tüketilen yakıtın kimyasal enerjisinin üretilen mekanik enerjiye oranı olarak tanımlanır ise,Modern turboşarjlı motorların yaklaşık verimi %20 dir.

İçten yanma termodinamik olayının teorik maksimum verimi %35 olduğu göz önüne alınırsa ,geri kalan %15 lik enerji kaybı yakıtın sıkıştırılmasında,pistonların sürtünmesinde ,ve diğer işlemlerine gerçekleştirilmesine harcanır.