instagram twitter linkedin github youtube

12.3.20

CORONA VİRÜS BELİRTİLERİ NELERDİR?

Virüse yakalananlarda önce yüksek ateş başlıyor. Ardından kuru öksürük şikayetleri gözleniyor. Bir haftanın sonunda ise nefes darlığı sorunları ortaya çıkıyor.Çin'de bazı hastaların hastanede uzun süreli tedavi altına alınması gerekmişti.

Ancak şu an eldeki bilgiler sadece hastaneye kaldırılan ağır hastaların yaşadıklarıyla sınırlı. Virüse yakalanıp daha hafif bir şekide atlatan olup olmadığı konusunda detaylı bir bilgi henüz yok.
Koronavirüs orta derece soğuk algınlığından, ölüme varacak semptomlara yol açabiliyor.

CORONA VİRÜSÜN TEDAVİSİ VAR MI?

Şimdilik tedavilerde temel prensipler uygulanıyor. Hastanın bağışıklık sistemi virüsle mücadelesini yenene kadar vücut fonksiyonlarının işler halde tutulması, nefes desteği sağlanıyor.

Bilim insanları virüse karşı aşı geliştirme çalışmalarına da devam ediyor. Yıl sonuna kadar aşının insanlar üzerinde denenmesi planlanıyor.

10.3.20

Corona Virüs Korunma Yolları

Ocak 2020’den itibaren ülkemiz ve dünya gündeminde ön sıraya yerleşen Coronavirus bugüne kadar, 46 ülkede, 83.000 kişide görüldü. Seyrinin ve ölüm oranlarının net görülebilmesi, tedavi yollarının olması nedeniyle korkulacak bir hastalık değildir. Alacağınız önlemler sizi koruyacaktır. Panik değil önlem kurtarır.

Hastalık ilk olarak Çin’in Hubei Eyaleti, Wuhan şehrinde, 31 Aralık 2019’da bildirilmiş ve bugüne kadar 46 ülkede daha görülmüştür.

Vakalar ateş, solunum sıkıntısı ve kuru öksürük şikâyetleri ile gelerek görüntüleme ve laboratuvar incelemeleri ile doğrulanmaktadır.

Şu ana kadar bildirilen ölüm vakaları genellikle ileri yaştaki bireyler ya da eşlik eden sistemik hastalığı olan bireyler olmuştur. Genel ölüm oranı % 2 civarındadır. 9 yaşın altında ölüm yoktur, 50 yaşın altında ise oran binde dörttür.

Bugüne kadar doğrulanmış vakalar çoğunlukla Çin’den bildirilirken son günlerde Çin’deki vakaların iki katı diğer ülkelerden bildirilmektedir.

Hastalık insandan insana bulaşma özelliğine sahiptir. Bulaşma hızı suçiçeği hastalığında olduğu gibi yüksek değildir.

Esas olarak damlacıkla bulaştığı için hasta kişi ile bir metre mesafe gibi yakın temas gerektirir.

Hastalık bulaştıktan sonra ateş ve solunum sıkıntısı gibi belirtilerin ortaya çıkması için gereken süre 2-20 gün arası değişmektedir ama genellikle 14 gün içindedir.

Coronavirüs, hasta kişilerin hapşırık ve öksürük ile havaya saçtığı damlacıklardan bir metre çevresindeki kişilere, havadaki damlacıkların solunumla alınması veya damlacıkların yere inerken düştüğü yüzeylere (kapı kulpu, asansör düğmesi gibi) dokunulmasıyla, ellerle ağız ve gözlere dokunulmasıyla bulaşabilir.
Kaynak; Anadolu ajansı


Korunma yolları

Sağlıklı kişilerin açık havaya çıktıkları zaman maske ile solunum yollarını kapatmaları koruyucu değildir.

Alerjik bile olsa öksürük, hapşırığı olan ve ateşli kişilerin toplu alanlara girecekleri zaman maske kullanmaları çok daha önemlidir.

Kapalı alanlarda çok sayıda kişi ile bir arada bulunacak kişilerin maske takmaları, olası hasta ile karşılaşma açısından anlamlı olabilir.

Yüzeylerden bulaşmanın önemi daha çok anlaşıldığı için evinden dışarı çıkan herkesin ortak alanlarda yüzeylere dokunduktan sonra yüz, göz ve ağızlarına dokunmamaya özen göstermeleri çok önemlidir.

Dışarda zaman geçiren herkesin sık sık ellerini yıkamaları, su ve lavaboya ulaşamama durumunda alkol ile (en kolay bulunan % 60’lık kolonya) el dezenfeksiyonu yapmaları, hasta kişilerle karşılaştıkları zaman daha çok ellerini yıkamaları koruyucudur.

Ilık su ile boğaz gargarası yapılması ve bol ılık sıvı tüketilmesi virüsün yerleşmesini engelleyebilir.

İyi beslenme, açık havada bulunma, kapalı alanların havalandırılması, egzersiz, uyku düzenine dikkat edilmesi genel sağlığın artması ve virüsün yerleşmesinin azalmasına etki eder.

Dar alanda bulunmayı arttırdığı için mümkün olduğunca asansör yerine merdiven kullanımı daha güvenlidir.

Hastalık belirtileri başladığı zaman mutlaka sağlık kuruluşuna başvurmak giderken de maske takmak çok önemlidir

9.3.20

Virüs nedir ?

Virüs, sadece canlı hücreleri enfekte edebilen ve böylece replike olabilen mikroskobik enfeksiyon etkenleri. Virüsler: hayvanlardan ve bitkilerden, bakterilerin ve arkelerin de içinde bulunduğu mikroorganizmalara kadar her türlü canlı şekillerine bulaşabilirler.

Dmitri Ivanovsky 1892 yılında bir makalede tütün bitkisine bulaşan bakteri olmayan etkenleri açıkladığından ve Martinus Beijerinck'in 1898 yılında tütün mozaik virüsünü keşfetmesinden beri, 5,000 civarında virüs türü detaylı bir şekilde tarif edilse de milyonlarca türde virüs vardır. Virüsler yeryüzündeki hemen her ekosistemde bulunan biyolojk varlığın en bol türüdür. Virüslerle ilgilenen bilime viroloji denir ve mikrobiyolojinin alt uzmanlık alanıdır.


Virüsler, enfekte hücre içerisinde veya enfeksiyon sürecinde, virionlar ve bağımsız viral parçacıklar halinde bulunabilir. Bir virüsün tüm yapılarını barındıran tek bir virüs partikülüne virion ya da viryon denir ve iki ya da üç parçadan oluşur: (i) DNA veya RNA'dan sadece birisi olabilen viral genom ve genetik materyali taşıyan büyük moleküller; (ii) genetik materyali saran, koruyan ve başka işlevleri de olan kapsid denilen bir protein tabakası, (iii) protein tabakayı saran lipit bir zarf. Virüs parçacıkları sarmal (helikal), kübik veya karmaşık (kompleks) morfolojilerde olabilmektedirler. Virionlar ışık mikroskobuyla görülemeyecek kadar küçük yapıdadırlar. Ortalama bir virion ortalama bir bakterinin yüzde biri büyüklüğündedir.

Yaşamın evrimsel tarihinde virüslerin menşei açıklanamamıştır. Bazıları, hücreler arasında hareket edebilen DNA parçacıkları olan plazmidlerden, bazıları da bakterilerden evrimleşmiş olabilir. Evrimde, virüsler genetik çeşitliliği arttıran yatay gen transferinde önemli bir araçtırlar.  Virüslergenetik materyal taşıdıkları, üredikleri ve doğal seçilime uğradıkları için bazıları tarafından canlı kabul edilirler. Ancak canlı olarak kabul edebilmek için gerekli bazı anahtar özellikleri (ör. hücre yapısı) taşımadıkları için virüslere "yaşamın kıyısındaki organizmalar" ve kopyalanıcılar denilmiştir,

Virüsler birçok yolla yayılırlar; bitkilerde virüsler genellikle yaprak bitleri ve bitki özsuyu ile beslenen Böcekler tarafından bitkiden bitkiye aktarılırken, hayvanlarda kan emici haşerat tarafından aktarılırlar, bu hastalık taşıyan organizmalara vektörler denilir. Grip virüsleri solunum yoluyla yayılım gösterirler. Norovirüs ve rotavirüs viral kaynaklı gastroenteritin en bilindik etkenlerindendir ve fekal-oral bulaş yoluyla ve insandan insana temas ile, su ve yiyeceklerle bulaşırlar. HIV cinsel temas yoluyla ve enfekte kanla temas yoluyla bulaşan ciddi bir etkendir. Virüsün enfekte edebildiği hücrelere "konak" hücre denir ve konak türü geniş veya dar olabilir, bunu virüsün "konak özgüllüğü" belirler.

Hayvanlarda viral enfeksiyonlar genelde immun sistemin uyarılaması ve enfeksiyona neden olan virüsün ortadan kaldırılması ile sonuçlanır. Bağışıklık tepkileri aynı zamanda aşı ile de uyarılabilir, bu durum belirli viral ajanlara karşı yapay bir bağışıklık kazandırır. Bununla beraber AIDS ve viral hepatit etkeni olan bazı virüsler immun yanıttan kaçarlar ve kronik enfeksiyonlara yol açarlar. Antibiyotikler virüslere karşı etki etmezler ancak virüslere etki edebilen bazı antiviral ilaçlar geliştirilmiştir.

Virüsler ve canlı hücreler, DNA veya RNA, ve proteinler gibi ortak bileşiklere sahiptirler. Lakin biyokimyacı Wendel Stanley'nin tanımına göre virüsler biyolojik moleküllerden "basit" oluşumlardır. Organik moleküllerin kendi kendilerine yapısallaşma özeliklerinin bir sonucudurlar ve dolayısıyla canlı sayılmazlar. François Jacob da virüsler hakkında "bir kültür ortamına yerleştirildiklerinde virüslerin bir metabolik faaliyeti yoktur, enerjiyi ne üretebilirler ne de kullanabilirler, ne büyür ne çoğalabilirler, canlıların bu ortak özelliklerinden hiçbiri yoktur onlarda" der. Virüsler ancak canlı bir hücrenin enzimlerini kullanarak çoğalabilirler. Ayrıca, virüsler DNA veya RNA'dan birine sahip olsalar da, canlı hücrelerde olduğu gibi bunların ikisi birden yoktur.

Öte yandan son yıllarda yapılan yeni keşifler virüslerin canlılığı hakkındaki tartışmayı yeniden gündeme getirmiştir. Amipleri enfekte eden Mimivirüsün 1200 geni vardır, ki bu rakam bazı bakterilerin gen sayısından daha fazladır. Bu virüslerin genleri arasında normalde virüslerde bulunmayan, canlı hücrelerde bulunan 30 kadar gen vardır, örneğin protein sentezi ve DNA tamirinden sorumlu enzimleri kodlayan genler.

Virüslerin canlı olup olmadığı tartışması sürmektedir. Sorunun cevaplandırılması için "hayat nedir?" sorusunun cevabı gerekmektedir. Zooloji ve botaniğe dayalı kıstaslara göre virüsler canlı değildir. Ancak, bu çıkarım canlı olduğu kabul görmüş varlıkların özelliklerinden genelleme yaparak elde edilmiştir ve yıllar boyunca keşfedilmiş, gittikçe daha küçük canlı türlerini göz önüne alarak sürekli değiştirilmiş tanımlara dayalıdır. Eğer hayat temel ilkelere göre tanımlanırsa, canlılığın en temel kıstası çoğalma yeteneğidir. Virüsler çoğalabildiklerine göre canlı oldukları, veya konak hücreler olmadan çoğalamadıkları için canlı olmadığı iddia edilebilir. Öte yandan pek çok canlı da diğer canlıların ürettiği gıdalar olmadan ne büyüyebilir ne çoğalabilir. Virüslerin canlı olup olmadığı kullanılan hayat tanımına bağlıdır.

Hayatı yahut canlılığı tanımlarken Alman bilim adamı Hoimar von Ditfurth şu yorumu yapmıştır:

"Amerikalı biyokimyacı ve Nobel Ödülü sahibi Melvin Calvin'in bilimsel bir yazısından aktarılmış 'canlılık:düzenli enerji dönüştürme mekanizmasına ilişkin bilgiyi başka bir özdeş sisteme aktarabilme yeteneği' tanımı, içinden çıkılmazlığıyla aslında sorunun güçlülüğünü ortaya koyuyor. Canlı olmayan ile canlı olanı birbirinden ayırt etmeye kalkışmak, aslında doğaya kendisinde bulunmayan bir duruma ilişkin dıştan bir 'müdahale' ve bu müdahaleye bağlı bir kavram getirme anlamına gelmektedir. Gerçekten de böyle bir girişim doğaya kendisinin tanımadığı sınırları yerleştirmekle eş anlamlıdır. Aslında bu türden sınırların gerçekte karşılığı bulunmayan yapay sınırlar oldukları kesindir. Doğanın o sayısız olayları ve süreçleri karşısında derli toplu bir bakış edinebilmek ve kolaylık sağlayıcı sınıflandırmalar yapabilmek için doğaya dıştan aklın bulunduğu ayırıcı çizgiler yerleştirmek, Dünya'yı gerçekte bulunmayan enlem ve boylam çizgilerine bölmekten hiç farklı değildir. Yön bulmamıza yardımcı olan ve coğrafî alanlar ya da noktalarda nereleri kastettiğimizi kolaylıkla belirtmemizi sağlayan haritalar üzerindeki bu kavramsal çizgileri hiç kimsenin kalkıp da söz konusu bölgelerin doğal bir özelliğini algılayabileceği gibi, bu çizgileri de o bölgelerde aramak kimsenin aklına gelmeyecektir.

Sınıflandırma ve adlandırma, virüslerin benzer ya da farklı özellikleri dikkate alınarak yapılmaktadır. 1962'de, André Lwoff, Robert Horne, ve Paul Tournier linnean hiyerarşik sistemi baz alan ilk virüs sınıflandırma şeklini geliştirmişlerdir. Bu sistem şube, sınıf, takım, aile, cins, ve tür sınıflantırmasını temel alır. Virüslerin genom türlerini baz alan gruplandırmalar da yapılmıştır. Sonraları Uluslararası Virüs Taksonomisi Komitesi (UAVTK) kuruldu. Ancak virüsler şube ve sınıf olarak sınıflandırılmadı, bunun nedeni küçük genomları ve yüksek oranda mutasyona uğramaları nedeniyle yaşanan zorluklar sebebiyle takımın ötesinde tanımlamaya geçilmemesidir. Geleneksel hiyerarşiyi desteklemek için Baltimore Sınıflandırması kullanıldı.

Şu andaki sınıflandırmayı Uluslararası Virüs Taksonomisi Komitesi geliştirdi ve aile bütünlüğünü korumak için virüs ailelerinin özelliklerine ağırlık veren bir rehber yayınladı. virüsleri sınıflandırmak için uluslararası birleşik bir taksonomi kuruldu. 9. UAVTK raporunda viral taksonların dallanma hiyerarşisinde en düşük takson grubu olarak virüs türü kavramı tanımlanmıştır.Ancak günümüzde virüsleri ve virüs çeşitliliğinin sadece çok küçük bir bölümü incelenmiştir.

Genel taksonomik yapı aşağıdaki gibidir:

Takım (-virales)
Aile (-viridae)
Alt aile (-virinae)
Cins (-virus)
Tür (-virus)
Mevcut (2013) UAVTK taksonomisi, 7 takımdan oluşur, Caudovirales, Herpesvirales, Ligamenvirales, Mononegavirales, Nidovirales, Picornavirales, and Tymovirales. Komite alt tür, suş ve izolatlar arasında resmi bir ayrım yapmamaktadır. Toplamda 7 takım, 103 aile, 22 alt aile, 455 cins, 2,827 civarında tür vardır ve 4,000'den fazla tip henüz sınıflandırılmamıştır.

Nobel ödüllü biylog David Baltimore, Baltimore sınıflandırma sistemini geliştirmiştir. UAVTK sınıflandırma sistemini, modern sınıflandırma sistemleri ve Baltimore sınıflandırma sistemini bağdaştırarak yapmıştır.

Baltimore sınıflandırması viral mRNA sentezini temel alan bir sınıflandırmadır Virüsler genelde genomlarıyla sentez ettirdikleri proteinleri kullanarak kendilerini replike ettirirler. Viral genom çift iplikçikli (çi) veya tek iplikçikli (ti) olabileceği gibi DNA ya da RNA da olabilir, bazı virüslerde ters transkriptaz enzimi varken bazılarında da bu enzim yoktur. Ek olarak tiRNA virüsleri pozitif yönelimli ya da negatif yönelimli olabilirler, pozitif yönelimli virüslerin genomlarına enfektif genom denmektedir. Bu sınıflandırma virüsleri yedi grupta toplamıştır:

Bu gruplar aşağıdaki gibidir:

I: çiDNA virüsleri (örneğin Adenovirüsler, Herpesvirüsler, Poksvirüsler)
II: tiDNA virüsleri (+ iplikçikli veya "yönelimli") DNA (örneğin Parvovirüsler)
III: çiRNA virüsleri (örneğin Reovirüsler)
IV: (+) tiRNA virüsleri (+ iplikçikli veya "yönelimli") RNA (örneğin Pikornavirüsler, Togavirüsler)
V: (−) tiRNA virüsleri (− iplikçikli veya "yönelimli") RNA (örneğin Ortomiksovirüsler, Rabdovirüsler)
VI: tiRNA-RT virüsleri (+ iplikçikli veya "yönelimli") Hayat döngüsü içerisinde DNA aracılı RNA kullanır (örneğin Retrovirüsler)
VII: çiDNA-RT virüsleri (örneğin Hepadnavirüsler)

Parazitik canlıların faydalandığı diğer canlılara konak denir. Virüsler zorunlu parazitlerdir, replikasyon yoluyla çoğalırlar ve replikasyon yapabilmek için konak hücreye gereksinim duyarlar.

Diğerlerini göz önünde bulundurursak virüsler yeryüzünde bugüne kadar en bol biyolojik çeşitliliğe sahip gruptur. Hayvanlar, bitkiler, bakteriler, arkeler ve mantarlar gibi yaşam biçimlerinin her türünü enfekte edebilirler. Bununla birlikte, farklı virüs tipleri bu yaşam biçimlerinin sadece sınırlı bir aralığına bulaşabilir ve virüs enfeksiyonları türe özeldir. Bu özgüllük canlı türü düzeyinde olduğu gibi hücresel düzeyde de olabilir. Örneğin smallpox virüsü sadece insan türünü enfekte edebilir ve dar bir konak aralığı olduğu söylenebilir.Kuduz virüsü gibi bazı virüsler, memelilerin birçok türünü enfekte edebilir ve buvirüslerin geniş bir konak yelpazsesi olduğu söylenebilir.Bitki virüslerinin ve diğer hayvan virüslerinin birçoğu insanları enfekte etmez. Bazı bakteriyofajlar sadece bir bakteri suşunda enfeksiyona neden olurlar ve faj tiplendirilmesi bakteriyel hastalıkların kaynaklarının araştırılmasında kullanılabilen bir yöntemdir.

Virüsler konak hücrede hayati metabolik yolları kullandıkları için, genel olarak konak hücrede toksik etkilere neden olan ilaçlar kullanılmak durumundadır. Viral hastalıklarda en etkili medikal yaklaşım enfeksiyona bağışıklık sağlamak aşılama yapmak ve seçici olarak viral replikasyonu engelleyen antiviral ilaçlardır.

Aşılama virüs enfeksiyonlarından korunmada etkili ve ucuz bir seçenektir. Aşı uygulamaları virüslerin keşfinin de öncesinde uygulanmakta idi. Aşılamanın keşfi çocuk felci, kızamık, kabakulak ve kızamıkçık gibi hastalıkların morbiditeleri (hastalık) ve mortalitelerinde (ölüm) dramatik bir düşüşe neden olmuştur. Çiçek hastalığı enfeksiyonları eradike edilmiştir. Aşılamalar insanlarda halihazırda 13'ün üzerinde viral enfeksiyonun önlenmesinde ve daha fazlası hayvanlardaki viral enfeksiyonların önlenmesinde kullanılmaktadır. Aşılar viral proteinleri ya da zayıflatılmış veya öldürülmüş virüsleri (antijenler) içerebilir. Virüslerin zayıflatılmış (attenüe) formlarını içeren canlı aşılar, hastalığa neden olmazlar ancak yine de bağışıklık sağlarlar. Canlı aşılar, bağışıklık sistemi zayıf insanlarda tehlikeli olabilirler çünkü bu insanlarda virüs zayıflatılmış bile olsa hastalığa yok açabilir. Biyoteknoloji ve genetik mühendisliği teknikleri alt ünite aşıların üretilmesi için kullanılmıştır. Bu aşılar sadece virüsün kapsid proteinlerinden yapılmaktadır. Hepatit B aşısı bu aşılara bir örnektir. Alt ünite aşıları bağışıklık sistemi zayıf insanlarda güvenle kullanılabilirler çünkü hastalığa neden olmazlar. Sarı humma virüsü aşısı, 17D olarak bilinen canlı-attenüe bir suştur, muhtemelen üretilen en güvenli ve etkili aşıdır.

Antiviral ilaçlar genellikle virüslerin yanlışlıkla kendi genomları ile birleştirdiği nükleosit analoglarıdır (Sahte DNA yapıtaşı). Virüsün yaşam döngüsü durdurulur çünkü yeni sentezlenen DNA inaktiftir. Örneğin herpes simpleks virüs enfeksiyonları için kullanılan bir nükleosit analoğu olan asiklovir ve HIV ve hepatit B virüs enfeksiyonlarında kullanılan lamivudin. Asiklovir en eski ve en sık reçete edilen antiviral ilaçların biridir. Kullanılan diğer antiviral ilaçlar virüs yaşam döngüsünün çeşitli evreleri hedefler. HIV, enfeksiyöz forma geçebilmek için HIV-1 protease denilen proteolitik bir enzime gereksinim duyar. Bu enzimi inaktive etmek için proteaz inhibitörleri adı verilen geniş bir ilaç grubu vardır.

Hepatit C'ye neden olan RNA virüslerinin oluşturduğu enfeksiyonların %80'i kronik seyirlidir ve hastalar tedavi edilmezlerse karaciğerlerinin kalan kısımları da enfekte olur, etkili bir tedavi için interferon ile kombine şekilde nükleozid analogu bir ilaç olan ribavirin kullanılır. Benzer bir strateji kullanarak, kronik hepatit B taşıyıcılırını tedavi etmek için lamivudine geliştirilmiştir.
Virüslerin neden olduğu yaygın insan hastalıklarının örnekleri arasında, soğuk algınlığı, grip, su çiçeği ve uçuk yaraları gibi hastalıkların yanı sıra ebola virüs hastalığı, AIDS, tavuk vebası (kuş gribi) ve SARS gibi pek çok ciddi hastalıklar da bulunmaktadır. Virüsün hastalık yapabilme yeteneği virulans olarak adlandırılmaktadır. Diğer hastalıkların oluşumunda da virüslerin muhtemel bağlantıları araştırılmaktadır, örneğin insan herpesvirüs 6 (HHV6) nın multipl skleroz ve kronik yorgunluk sendromu gibi sinirsel hastalıklarda rol oynadığı düşünülmektedir. Önceleri bornavirüslerin, atlarda nörolojik hastalıklara ve insanlarda psikiyatrik hastalıklara neden olduğu düşünülmekteydi.

Virüsler virüsün türüne göre değişebilen farklı mekanizmalar ile hastalığa neden olurlar. Hücresel düzeyde etkileri, hücreler parçalanarak ölebilir çok hücreli organizmalarda, yeterli sayıda hücre ölürse, etkiler bütün organizmaya yayılmaya başlar. Bazı virüsler organizmada nispeten zararsız gibi bulunmalarına rağmen hastalık yaparak sağlığın ve homeostazın bozulmasına neden olabilirler. Örneğin herpes simpleks virüsü insanda zararsız şekilde bulunur ancak bağışıklığın baskılandığı durumlarda iktif hale gelerek uçuklara neden olabilir, bu duruma gizli (latent) enfeksiyon denir ve herpes virüslerin karakteristik özelliklerindendir, buna benzer başka virüsler da vardır örneğin Epstein–Barr virüsü glandüler ateşe neden olur, varisella zoster virüsü su çiçeği ve zonaya neden olur. Birçok insan herpesvrusların en az bir türü ile enfektedir.Ancak latent virüsler bazen yararlıdırlar, mesela virüsün varlığı yersinia pestis bakterisi gibi bazı bakterilere karşı bağışıklığı arttırabilir.

Bazı virüsler hayat boyu kronik enfeksiyonlara neden olurlar, bu virüsler konağın savunma mekanizmalarına rağmen vücutta çoğaltmaya devam ederler. Buna en iyi örnek hepatit B ve hepatit C virüsleridir . Kronik olarak hasta insanlar taşıyıcı olarak adlandırılırlar ve enfeksiyöz virüsün rezervuarlarıdır. Taşıyıcıların oranının yüksek olduğu toplumlarda, hastalığın endemik olduğu söylenir.
Virüsler insan ve diğer türler için kanser nedenlerinden biridir. Viral kanserler enfekte kişilerin ya da hayvanların az bir kısmında meydana gelir. Kanser virüsleri DNA ve RNA virüslerini barındıran bir virüs grubudur, tek tip bir "onkovirüs" yoktur,onkovirüs grubunda birçok aileden etken vardır. Kanser gelişimini etkileyen çeşitli birçok faktör vardır konak bağışıklığı ve virüsün konakta mutasyon geçirmesi bunlardan ikisidir. Virüslerin bazı türleri ve bazı genotiplerinin insanlarda kanserlere neden olduğu kabul edilmektedir, bunlardan bazıları insan papilloma virüsü, hepatit B virüsü, hepatit C virüsü, Epstein–Barr virüs, Kaposi sarcoma-bağlantılı herpesvirüs ve İnsan T-lenfotropik virüs. İnsan kanserlerinde en çok rastlanan virüs ise polyomavirüstur (Merkel cell polyomavirüs) bu virüs Merkel hücre karsinoması adı verilen cilt kanserlerine neden olur. Hepatit virüsleri hepatosellüler karsinomlara yol açan kronik enfeksiyonlara neden olurlar. İnsan T-lenfotropik virüsü tropikal spastik paraparezilere ve yetişkin T-hücresi lösemilerine yol açar. İnsan papillomavirüsleri serviks, cilt, makat ve penis kanserlerine neden olurlar.Merkel hücre polyomavirüsü, SV40 ve fare polyomavirüsleri yakın ilişkili virüslerdır ve 50 yıldan uzun bir süredir kanser virüslerinin hayvan modeli olarak kullanılırlar.

7.3.20

Ehliyet sınıfları nelerdir?

 Yeni ehliyet sınıflarındaki en önemli değişiklik, araçlara takılan ek yüklerle ilgili yeni düzenlemelerin yapılmış olmasıdır. Belli sınırlar dahilden takılacak römorklara göre ehliyet sınıfları çeşitlenmiştir. Bu kadar ehliyet sınıfı çeşidi olmasının temel sebebi budur.

- Bazı ehliyet sınıflarında yaş sınırları değiştirilmiştir. Bazı ehliyet sınıflarına ise deneyim şartı getirilmiştir.

- Eskiden B sınıfı sürücüler minibüs sürebiliyordu. İlk defa ehliyet alacaklar direk minibüs kullanamayacak ve deneyim şartı aranacak.

- MOPED sürücüleri için yaş sınırı 16'ya düşürülmüştür ve tüm sınıflar MOPED kullanabilecekler. (M sınıfı)

- Motorsiklet grubu eskiden A1, A2 iken yeni düzene göre M, A1, A2 ve A ehliyet sınıfları getirilmiştir.

-H sınıfı ehliyet kaldırılmış olup, kişinin engel durumu ehliyetinde belirtilecektir.

- Otomatik vites ehliyeti getirildi. Böylece ilk defa ehliyet alacaklar dilerlerse otomatik vites ehliyet için başvuru yapabilecek. Fakat otomatik olmayan vitesli otomobil süremeyecektir. Otomatik Vites olmayan otomobil yani B sınıfı ehliyet sürenler ise yeni ehliyet sınıfı almadan otomatik vitesli otomobil sürülebilir.

- Ehliyet sınıfları aşağıda gibidir.


- 2016 öncesi ehliyet sınıfının yeni ehliyet sınıfına dönüşümü

M sınıfı sürücü belgesi nedir? M sınıfı sürücü belgesi için yaş sınır kaçtır?
MOPED yani motorlu bisiklet kullanacakları verilecektir. 2, 3 ve 4 tekerlikli olabilir.

Yaş sınırı 16 olarak belirlenmiştir.

Motorbisiklet(MOPED) olarak tanımlanan araçları tüm ehliyet sınıfları kullanabiliyor. Fakat hiç ehliyeti olmayan bir kişi kullanamıyor. Kullanabilmesi için en az M sınıfı ehliyet alması gerekir.

 Yönetmelikte:

"Azami hızı saatte 45 kilometreyi, içten yanmalı motorlu ise silindir hacmi 50 santimetreküpü, elektrik motorlu ise azami sürekli nominal güç çıkışı 4 kilovatı geçmeyen iki tekerlekli motorlu bisiklet şeklinde ifade edilmektedir."

A1 sınıfı sürücü belgesi nedir? A1 için yaş sınırı kaçtır?
2 Tekerlikli motosikletler için:

Silindir hacmi 125 santimetreküpü geçmeyecek.

Güç olarak 11 kv(kilovat) sınır değerini aşmayacak.

Kv/kg oranı 0,1 değerini geçmeyecek şekilde sepetli veya sepetsiz olabilir.

3 Tekerlikli motosikletler için:

Güç sınırı 15 kv(kilovat)’tır.

Yaş sınırı 16 olarak belirlenmiştir.

Aynı zamanda A1 sürücü belgesine sahip olanlar M sınıfına giren araçları da kullanabilir.

 Yönetmelikte:

" Silindir hacmi 125 santimetreküpü,  gücü 11 kilovatı ve gücünün ağırlığına oranı 0,1’i geçmeyen, iki tekerlekli motosikleti şeklinde ifade edilir."

A2 sınıfı sürücü belgesi nedir? A2 için yaş sınırı kaçtır?
2 Tekerlikli motosikletler için:

Güç sınırı 35 kv(kilovat)’tır.

Kv/kg oranı 0,2 değerini geçmeyecek şekilde sepetli veya sepetsiz olabilir.

3 Tekerlikli motosikletler için:

Güç sınırı 15 kv(kilovat)’tır.

Yaş sınır 18’dir.

A2 sınıfı sürücü belgesi olanlar M ve A1 sınıfını kapsayan araçları da kullanabileceklerdir.

 Yönetmelikte:

"Gücü 35 kilovatı ve gücünün ağırlığına oranı 0,2’yi geçmeyen, iki tekerlekli motosiklet şeklinde ifade edilir."

A sınıfı sürücü belgesi nedir? A için yaş sınırı kaçtır? Deneyim şartı var mı?
2 Tekerlikli motosikletler için:

Güç sınırı 35 kv(kilovat) üstü olan motosikletleri kullanacaklara verilir. Güç, ağırlık oranı 0,2'yi geçen motosikletler A sınıfına girer.

Sepetli veya sepetsiz olabilir.

İki tekerlekliler için yaş sınırı 20’dir.

3 tekerlikli olup gücü 35 kv(kilovat) aşan motosiklet türleri için de geçerlidir.

Üç tekerlikliler için yaş sınırı 21’idr.

A sınıfı belge alacakların en az iki yıllık A2 sınıfı deneyimlerinin olması gerekmektedir.

Fakat 24 yaşını doldurmuş bir kişi koşulsuz olarak bu ehliyet sınıfı için başvuruda bulunabilir.

M, A1 ve A2 sınıfı araçları kullanabildikleri için her türlü motosiklet ve MOPED’leri kullanabilir. En avantajlı ehliyet sınıfı budur.

 Yönetmelikte:

"Gücü 35 kilovatı ve gücünün ağırlığına oranı 0,2’yi geçen iki tekerlekli motosiklet şeklinde ifade edilir."

Motosiklet ve Moped'lerin Silindir hacmi, Güç, Ağırlık ve Gücün ağırlığına oranına bakmak istiyorsanız ilgilendiğiniz aracın ürün sayfasında bu değerleri görebilirsiniz. Silindir hacmi cc olarak verilmektedir. Güç değeri kv olarak verilen bir değerdir. Ağırlık kg olarak verilmektedir. Bazı firmalar gücün ağırlığa oranını vermemektedir. Bu durumda Mevcut gücü/ağırlığa bölerseniz sonuç çıkar. Bunun yanında motorların ruhsatlarında bu değerler kalem kalem yazmaktadır. Buradan yola çıkarak da hangi motorun hangi sınıfa girdiğini rahatlıkla anlayabilirsiniz.

B1 sınıfı sürücü belgesi nedir? B1 için yaş sınırı kaçtır?
Normal B grubuyla karıştırılmamalıdır.

Motor gücü 15 kv’yi geçmeyen ve ağırlığı 400 kg’dan fazla olmayan dört tekerlikli motosikletleri kullanacaklara verilir.

Yük taşımacılığında kullanılması durumunda net ağırlığı 550 kg’ı aşmayan dört tekerlikli motosikletleri kapsar.

Elektrik ile çalışanlarda kg hesabında bataryalar dahil edilmez.

Yaş sınır 16’dır ve sadece M sınıfı sürücü belgesiyle kullanılabilecek araçları kullanabilir.

B sınıfı sürücü belgesi nedir? B için yaş sınırı kaçtır? B sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Otomobil ve kamyonet kullanacaklara  verilir. 2016 Yılı itibariyle B sınıfına başvuru yapanlar ne yazık ki artık minibüs kullanamayacak. Minibüs için önce B grubu ehliyet alıp sonra D1 sınıfı için başvuru da bulunmaları gerekecek. Alt kısımda D1 sınıfı ehliyet ile ilgili bilgi verilmiştir.

Yaş sınırı 18’dir.

M, B1 ve F sınıfı araçları kullanabilirler.  Motor bisiklet, 4 tekerlik motosiklet ve traktör kullanabilirler.

Azami yüklü ağırlığı 4.250 kg olan birleşik araçları kullanabilirler.

Ehliyetini 2016 yılından önce alan sürücüler otomatik veya manuel araç kullanabiliyor. Fakat 2016 yılı itibariyle sürücü adayları istemeleri halinde otomatik vitesli araç kullanabilmek için sürücü kursuna başvuru yapabilir. Otomatik vites için ayrı bir sınıf yoktur.Sınava otamatik vitesli araçla girer ve başarılı olursa ehliyet belgesinde otomatik vitesli araç kullanabilir yazacaktır. Belirtmekte fayda var bu şekilde ehliyet  belgesi alan kişiler manuel araç kullanamazlar.

B sınıfı ehliyet nedir?

BE sınıf sürücü belgesi nedir? BE için yaş sınırı kaçtır? BE sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
B sınıfı sürücü belge ile kullanılan araçlarda römorklu yük taşımacılığı yapanlara verilir.  Römork veya yarı römorkun yüklü ağırlığının 3.500 kg’ı geçmemesi esastır.

Yaş sınırı 18 olarak belirlemiştir.

M, B1, B ve F sınıfı araçları kullanabilirler.

B grubu ehliyeti olmayan BE grubuna başvuramaz. B ve BE grubunun yaş sınırı aynı. Bu durumda B aldıktan hemen sonra BE alınabilir. Çünkü yönetmelikte belli bir zaman “deneyim gerekiyor” şartı koşulmamıştır.

C1 sınıf sürücü belgesi nedir? C1 için yaş sınırı kaçtır? C1 sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
3500’dan,  7500 Kg’a kadar olan çekici ve kamyon kullanacakların alacağı sürücü belgesi çeşididir.

Yaş sınır 18 olarak belirlenmiştir.

Deneyim şartı olarak en az B grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B1, B ve F sınıfı araçları kullanabilirler.

C1E sınıf sürücü belgesi nedir? C1E için yaş sınırı kaçtır? C1E sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
C1E sınıfı sürücü belgesi C1 sınıfı sürücü belgesiyle kullanılan araçlara takılan ve azami yüklü ağırlığı 750 kilogramı geçen römork veya yarı römorktan oluşan ve katar ağırlığı 12.000 kilogramı geçmeyen birleşik araçlar ile B sınıfı sürücü belgesiyle kullanılan araçlara takılan ve azami yüklü ağırlığı 3.500 kilogramı geçen römork veya yarı römorktan oluşan ve katar ağırlığı 12.000 kilogramı geçmeyen birleşik araçları kullanacaklara verilir.

Yaş sınır 18 olarak belirlenmiştir.

Deneyim şartı olarak en az C1 grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B1, B, BE, C1 ve F sınıfı araçları kullanabilirler.

C sınıf sürücü belgesi nedir? C için yaş sınırı kaçtır? C sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Kamyon ve çekiciler için geçerlidir.

Yaş sınır 21 olarak belirlenmiştir.

Deneyim şartı olarak en az B grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B1, B, C1 ve F sınıfı araçları kullanabilirler.

C sınıfı ehliyet

CE sınıf sürücü belgesi nedir? CE için yaş sınırı kaçtır? CE sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
 CE sınıfı sürücü belgesi C sınıfı sürücü belgesiyle kullanılan araçlara takılan ve azami yüklü ağırlığı 750 kilogramı geçen römork veya yarı römorktan oluşan birleşik araçları kullanacaklara verilir. YENİ TIR EHLİYETİDİR.

Yaş sınır 21 olarak belirlenmiştir.

Deneyim şartı olarak en az C grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B1, B, BE, C, C1, C1E ve F sınıfı araçları kullanabilirler.

CE kendi sınıfı içinde en kapsamlı Ehliyet sınıfıdır.

CE Sınıfı Ehliyet

D1 sınıf sürücü belgesi nedir? D1 için yaş sınırı kaçtır? D1 sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Minibüs kullanacakların alması gereken ehliyet sınıfıdır.

Araçların 16+1 kişi yolcu sınırı vardır.

Yaş sınırı 21’dir ve en az B grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B, B1 ve F sınıfı dahilindeki araçları kullanabilirler.

D1 sınıfı ehliyet

D1E sınıf sürücü belgesi nedir? D1E için yaş sınırı kaçtır? D1E sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Araçların 16+1 kişi yolcu sınırı vardır.

D1’den farkı, minibüslerin 750 KG’ı geçen römorkları varsa bu ehliyet sınıfını almak gerekir.

Yaş sınırı 21’dir ve en az D1 grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B, B1,BE D1 ve F sınıfı dahilindeki araçları kullanabilirler.

D sınıf sürücü belgesi nedir? D için yaş sınırı kaçtır? D sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Otobüs kullanabilmek için gerekli olan ehliyet sınıfıdır.

Yaş sınırı 24’dür ve en az B grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B, B1, D1 ve F sınıfı dahilindeki araçları kullanabilirler.

D sınıfı ehliyet

DE sınıf sürücü belgesi nedir? DE için yaş sınırı kaçtır? DE sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
D sınıfından farkı, otobüslerin 750 KG’ı geçen römorkları varsa bu ehliyet sınıfını almak gerekir.

Yaş sınırı 24’dür ve en az D grubu ehliyet olması gerekmektedir.

M, B, B1,BE, D, D1, D1E ve F sınıfı dahilindeki araçları kullanabilirler


F sınıf sürücü belgesi nedir? F için yaş sınırı kaçtır? F sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
Traktör kullanacaklara verilir. Eğer normal araçta kullanacaksanız B grubu ehliyet almanızı tavsiye ederiz. Çünkü B sınıfı ehliyet ile de trakttör kullanabilirsiniz.

M sınıfı motor bisikletleri de kullanabilir.

Yaş sınırı 18’dir.

G sınıf sürücü belgesi nedir? G için yaş sınırı kaçtır? G sınıfı belgeye sahip sürücüler hangi araçları kullanabilir?
İş makinesi kullanacaklara verilir. Yaş sınırı 18’dir.

M sınıfı motor bisikletleri de kullanabilir

6.3.20

Cemre düşmesi nedir ?

Cemre, İlkbahar başlangıcında yedişer gün arayla; önce havada sonra su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık artışı. Arapça olan sözcük kor durumunda ateş anlamına gelir. Mina Vadisi'nde Arafat'tan gelecek taşlarla oluşan yığınlara da "cemre" adı verilir.

Türk ve Altay halk kültüründe ve mitolojisinde İmre (İmere veya Emire) adı verilen cinin neden olduğuna inanılır. İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Emire baharın gelişini temsil eder. Bulgarlarda Zemire olarak yer alır. Anadolu Türkçesindeki Arapçadan gelme Cemre sözcüğünün aslında bu adın benzetme yoluyla değişmiş hali olduğu söylenebilir. İlk cemre 20 Şubatta havaya ve yedişer gün arayla da toprağa ve suya düşer. Zemre ise Kumuk Türkçesinde nem, buhar gibi anlamlara gelir. Tasavvuftaki kor ve ateş kavramlarının mecazi anlamları vardır. Temizlenmeyi ve yeniden doğuşu temsil eden ateş aşk kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir.

Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin yaratılışla ilgili eski inançlarından kaynaklanan ve Nevruz Bayramından önce, yılın son Çarşamba gününde yapılan "boz ayın dört çarşambası", uygulamasını ifade eden "Cemle" sözcüğü de "Cemre" ile aynı kelimedir. Buradaki "Cemle" de köken olarak "İmir, İmere, Emire" sözcükleriyle bağlantılıdır. Celal Beydili'ne göre; bazı sözlüklerde gösterildiği gibi, Arap dilinden geldiğini söylemek doğru değildir.

CEMRE DÜŞME TARİHLERİ 2020

BİRİNCİ CEMRE

Birinci cemre, 19-20 Şubat tarihleri arasında havaya düştü.

İKİNCİ CEMRE

İkinci Cemre ise 26-27 Şubat tarihlerinde suya düştü.

ÜÇÜNCÜ CEMRE

Cemrenin sonuncusu ise 5-6 Mart tarihleri arasında toprağa düştü