instagram twitter linkedin github youtube

11.2.20

Dumlupınar denizaltısı kazası nedir ?

USS Blower, ABD Deniz Kuvvetlerinin kullandığı bir denizaltıydı. 1944 yılında inşa edilmişti. II.Dünya Savaşında birçok bölgede görevlerde bulundu, yararlılıklar gösterdi. 1950'de ABD Deniz Kuvvetleri envanterinden çıkartıldı, Türk Deniz Kuvvetlerine devredildi. Denizaltının yeni ismi TCG Dumlupınar oldu.
1953 yılının Mart ayında NATO, Akdeniz'de büyük çapta bir tatbikat yapacaktı. Doğal olarak Dumlupınar da bu tatbikata katıldı. Birkaç gün süren başarılı tatbikat sonrasında Dumlupınar, Gölcük'teki üssüne geri dönüyordu. 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece Çanakkale Boğazı'na girdi. Boğaz sadece coğrafi yapısı sebebiyle zorlu bir yer değil, aynı zamanda deniz akıntılarının da çok şiddetli olduğu bir bölgeydi. I.Dünya Savaşı sırasında cepheleri döven İngiliz zırhlıları, boğazın darlığı sebebiyle Türk topçusunun ateşinden kaçamayarak büyük kayıplar vermişlerdi. Dolayısıyla boğazı geçmek denizciler için her zaman kendine has riskler bulunduruyordu.

Dumlupınar denizaltısı yorucu bir görevden dönüyordu. NATO tatbikatını tamamlamış, geldiği limana doğru ilerliyordu. 3 Nisan’ı 4 Nisan’a bağlayan gece, sisli ve yağmurlu bir hava karşıladı denizaltıyı Çanakkale Boğazı’nda. Saatler gece 2 civarındaydı. Dumlupınar, büyük bir gürültüyle sarsıldı. Seyrine yüzeyde devam eden Dumlupınar denizaltısı, Nara Burnu açıklarında İsveç bandıralı “Naboland” gemisi ile çarpışmıştı. Dumlupınar, makine dairesi ve burun kısmından ağır şekilde yaralamıştı. Bu yaralar, çok geçmeden Dumlupınar’ı batırdı.

Çarpma anında köprü üstünde 8 asker bulunuyordu. Hepsi denize savruldu. Aralarından ikisi pervaneye takılarak, biri ise boğularak şehit düştü. Dumlupınar denizaltısı komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hasan Yumuk, Astsubay Hüseyin İnkaya ve Astsubay Hüseyin Akış kurtulmayı başarmıştı.

Denizaltının içinde 81 mürettebat vardı. Bunlardan 22’si kıç torpido bölümüne toplanmıştı. Dumlupınar batmadan hemen önce yüzeye bir şamandıra fırlatmışlardı. Şamandıraya bağlı telefon kablosunu kullanarak yardım için gelen silah arkadaşları ile iletişim sağladılar.

İlk bağlantıda kurtarma ekibinin komutanı, “Sizi kurtaracağız,” diyerek denizcileri rahatlatmak istedi. 87 metre derinlikteki 22 asker, bunun o kadar kolay olmayacağının farkındaydı. Belki de bu yüzden Astsubay Selami Özben’in tarihe kazınan sözleri duyuldu: Sağ olun… Vatan sağ olsun!



Denizaltının başka bir bölümünde yaşam belirtisi yoktu. Kurtarma ekipleri, bunun üzerine 22 asker için hemen harekete geçti. Ancak çalışmalar, olumsuz hava koşulları yüzünden sekteye uğradı. Öyle ki akşam saatlerinde ancak denizaltının 87 metre derinlikte, 35 derece meyille yan yatmış olduğu tespit edilebildi.

Plana göre, dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki can telini, denizaltının kurtarma kapağına takacaktı. Ancak olmadı. Çalışmalar esnasında şamandıranın telefon kablosu koptu ve denizaltıyla bütün bağlantı kesildi. Ve 81 asker, “Vatan sağ olsun” diyerek, can verdi.

En hüzünlü konuşma

Kazadan geriye, denizcilerin yürekleri burkan konuşmaları kaldı. Kurtarma ekiplerinin denizcilerle yaptığı son konuşma kayıtlara şöyle geçti:

- Alo... Dumlu?

- Evet... Dumlu.

- Efendim hava biraz fenalaştı.

- Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin.

- Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. Karanlıktayız.

- İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak.

- Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı.

Yarım saat sonra tekrar denizaltıyla bağlantı kurulmaya çalışıldı. Ancak cevap olarak sadece inilti, ilahi ve Allah sesleri geliyordu.

Faciadan sağ kurtulan beş kişiden şu an sadece emekli Seyir Kıdemli Başçavuş Hüseyin Akış hayatta. 96 yaşında olmasına rağmen faciayı dün gibi hatırlıyor:

"Birden kaportadan su girmeye başladı. Su, iki askeri alıp denize götürdü. Sol elimle çıkış merdiveninin demirini tuttum. Kolum kopacak gibiydi, bu sefer iki elimle tuttum. Ne zaman ki geminin içerisi tamamen su doldu, bana sanki birisi 'hadi yürü git' dedi. Su tamamen içeriye dolmuştu. Suyun içinden çıkmak için uğraşıyordum. Yine 'haydi yürü' der gibi dışarıya çıkma hissi geldi. Bir ara kafamı geminin kaportasına vurdum. Gemiden çıktıktan sonra 90 santime kadar deniz dalgası vardı."


Dumlupınar’ın son tanığı Hüseyin Akış, kendilerine çarpan Naboland gemisinin mürettebatı tarafından kurtarılışını ise şöyle anlatıyor:

"Ağırlık yapmasın diye ayakkabılarımı çıkardım. Ayağımı köpek balığı ısıracak diye korkudan ağlamaya başladım. 'İmdat imdat' diye bağırdım bizimle çarpışan gemiye. Sandal indirdiler. Bir kişi denizden beni alamadı, bir kişi daha geldi. Beni aldılar gemilerine çıkardılar. Onların gemisinin baş tarafı da çarpışma nedeniyle açılmıştı. Gemiye çıktığımda suya baktım. Denizaltının pervaneleri tamamen suyun üzerindeydi. Aradan 5 dakika geçti, suda kayboldu gitti."

astsubay hüseyin inkaya, nöbetçi olmamasına karşın vardiya dışı görevine devam ediyordu. nara önlerine gelinirken rotada dikkatini çeken değişiklik üzerine köprü üstüne çıktı. tam bu sırada güvertede bulunan sekiz kişi, ne olduğunu anlayamadan suya yuvarlandı.

naboland, dumlupınar'a tam baş tarafından bindirmişti. çarpışmanın gürültüsü eceabat limanı'nda demirlemiş olan gemilerce de duyuldu. darbenin şiddetine dayanamayan dumlupınar, birkaç saniye içinde çanakkale boğazı'nın karanlık ve soğuk sularına gömüldü.

denizaltının tüm elektriği kesilmişti. gemilerinin baş taraftan itibaren su aldığını gören denizciler hızla kıç torpido dairesine doğru harekete geçti. kıç torpidoya varana kadar da arkadaşlarının birçoğunu kaybettiler. dumlupınar batarken sadece 22 denizci de kıç torpido dairesine ulaşmayı başarmıştı. dumlupınar ilk şehitlerini böylelikle vermiş oldu.

aynı gece eceabat limanı'nda demirli bulunan gümrük motorundaki personel, acil olarak kaza mahaline çağırıldı. gümrük motoru, naboland'dan atılan tahlisiye sandallarına çıkmış ve can yeleklerine sarılmış dumlupınar mürettebatını görerek motora aldı ve çanakkale'de hastaneye ulaştırdı.

gün ağarmıştı. balıkçı tekneleri, dumlupınar'ın batarken su yüzüne fırlattığı haberleşme şamandırasını gördü. gümrük motorunun ikinci çarkçısı selim yoludüz şamandıraya uzandı ve üzerindeki yazıyı okudu:

‘‘deniz kuvvetlerine bağlı dumlupınar denizaltısı burada battı. kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun.’’

yoludüz kapağı açtı, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırdı ve ümitle ‘‘alo’’ dedi.

telefondaki ses, ‘‘buyrun, ben astsubay selami’’ dedi.

beklediği karşılığı alan selim yoludüz, astsubay selami'ye ne durumda olduklarını sordu. astsubay selami, geminin 15 derece sancak yönünde yatık ve elektriğin kesik olduğunu, 22 kişi olarak kıç torpido dairesine girebildiklerini söyledi.

selim yoludüz, ‘‘endişelenmeyin. kurtaran yolda. sizi oradan çıkaracağız’’ dedi. astsubay selami'nin cevabı, selim yoludüz'ün kulağına ve kalbine işledi:

‘‘ailelerimize selam söylüyoruz. bizi kurtaracağınızdan eminiz. vatan sağolsun...’’

bu, astsubay selami'nin boğazın yüzeyindekilerle yaptığı ilk konuşma oldu. saat 11:00 sularında olay mahaline gelen kurtaran gemisinin tüm çabaları sonuçsuz kaldı. bir süre sonra bir konuşma daha yapmak için şamandıranın başına gidildi ve ahize kaldırıldı. ahizenin diğer ucundan sadece dualar, ezan sesleri ve iniltiler geliyordu. saat 15:00 sularında ise muhabere şamandırasını tutan telefon kablosu koptu. bir daha dumlupınar mürettebatından haber alınamadı.