instagram twitter linkedin github youtube

15.11.18

Ali Rıza Efendi

 Osmanlı Gümrük Muhafaza Teşkilâtı'nda bir memur, kereste tüccarı. Zübeyde Hanım'ın eşi, Mustafa Kemal Atatürk'ün ve Makbule Atadan'ın babasıdır.

Çocukluk ve gençlik yılları
Muhtemelen 1839 yılında Selanik'de dünyaya gelen Ali Rıza, kimi tarafından Arnavut kökenli olduğu, kimi tarafından Osmanlı Devleti'nin Makedonya ve Teselya'yı Türkleştirme politikası çerçevesinde Makedonya'nın Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık Köyü'ne; oradan 1830'larda Selanik'e göç etmiş olan Kocacık Yörüklerinden olduğu ve dedesi Ahmet Efendi ve Amcası Hafız Mehmet Emin Efendi'nin taşıdıkları Kızıl lakabının, Kocacık Yörüklerinin Orta Asya'dan gelerek Anadolu'da Konya-Karaman Bölgelerinde yaşayan "Kızıloğuz" Türkmenlerinden olmasından kaynaklandığı ileri sürülmektedir. Falih Rıfkı Atay'ın aktardığına göre, 1830'larda Selanik'e Söke'den göç etmiştir.

İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebi'nde okumuştur. Selanik'te Evkaf İdaresi'nde kâtiplik, sonra da Gümrük Muhafaza Teşkilatı'nda gümrük memurluğu yapmıştır. Memurluğunu, Osmanlı Rumelisi'nin Yunanistan sınırında, Olimpos Dağı eteklerinde, Çayağzı veya Papazköprüsü denilen dağlık, ıssız, Yunan eşkıyanın herkesi haraca bağladığı tehlikeli bir sınır geçidinde yapar

Ailesi
Memurluğu sırasında, 1871 yılında Zübeyde Hanımla evlenir. Yeni Kapı Mahallesinde bir eve yerleşirler ve beş çocuklarından ilki, Fatma 1872 yılında bu evde dünyaya gelir. Fatma'dan sonra kısa aralıklarla iki erkek çocukları olur. Ahmet 1874'te, Ömer 1875'de doğar. Ömer'in doğduğu sene, ablası Fatma vereme yakalanır ve ölür.

1876 yılında, Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olan Ali Rıza, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başlamıştır. Kereste ticareti sayesinde gelir düzeyi yükselen Ali Rıza, eşi Zübeyde Hanım, çocukları Ahmet ve Ömer'le birlikte, Selanik'in Islahane semtinin Ahmet Subaşı Mahallesi'ndeki bir eve taşınırlar. (Lozan Antlaşması ile kaybedilen bu ev, 1937 yılında Selanik Belediyesi tarafından Atatürk'e armağan edilir, günümüzde de müze olarak hizmet vermektedir.) Ali Rıza, 1881 yılında bu üç katlı evde dünyaya gelen oğluna, çocukken kazayla beşikten düşürüp ölümüne yol açtığı ve hiç unutmadığı kardeşinin ismini verir: Mustafa... Birkaç yıl sonra da Makbule doğar.

Uzun yıllar Atatürk'ün yanında bulunan Falih Rıfkı Atay, "Çankaya" adlı eserinde Atatürk'ün Ali Rıza fotoğrafı için "Bu adam bizim peder değildir" dediğini aktarmaktadır. Falih Rıfkı'ya göre Ali Rıza'nın bilinen bir fotoğrafı yoktur.

Şevket Süreyya Aydemir'in Tek Adam adlı kitabında ise sözü geçen fotoğrafın Ali Rıza'nın 1877 sonları veya 1878'de Asakir-i Milliye Taburu'nda üsteğmen rütbesiyle görev yaparken çekildiği, kendisine ait tek fotoğraf olduğu belirtilmiştir

Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk ün Sözleri

Bağımsızlık, ölmesini toplumların hakkıdır.


Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse, savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.



Bir millet eğitim ordusuna sahip olmadıkça, savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak eğitim ordusuyla mümkündür.




Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müspet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına onlarla kavuşacaksınız.




Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir.




Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.




Bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez.




Ben, manevi miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.




Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse bilimi seçin.



Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.




Tehdide dayanan ahlak, bir erdemlilik olmadığından başka, güvenilmeye de layık değildir.




Birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur.



Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar. Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.



Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur. Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır. Medeniyetin esası, ilerlemesi ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayattaki fenalık mutlaka toplumsal, ekonomik ve politik beceriksizliği doğurur.



Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.



İçeriğimizin bu bölümünde Atatürk'ün sözleri arasında bağımsızlık vurgusunu içerenleri bir araya getirdik. İşte, Atatürk'ün o sözleri;



Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.



Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk, onu sonsuza kadar yaşatacak olan sizlersiniz.




Türk gençliği amaca, bizim yüksek ülkümüze, durmadan, yorulmadan yürüyecektir.




Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür.




Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin-, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür.




Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır.




Kültür zeminle orantılıdır. O zemin milletin seciyesidir.




Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir.




Biz TürkIer, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istikIaIe timsaI oImuş bir miIIetiz.




Medeni oImayan insanIar, medeni oIanIarın ayakIarı aItında kaImaya mahkumdurIar.




Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem oImak üzere, Türk MiIIetine canımı vereceğim.




AsıI önemIi oIan ve memIeketi temeIinden yıkan, haIkını esir eden, içerdeki cephenin suskunIuğudur.




MiIIetimiz her güçIük ve zorIuk karşısında, durmadan iIerIemekte ve yükseImektedir. Büyük Türk MiIIetinin bu yoIdaki hızını, her vasıtayIa arttırmaya çaIışmak, bizim hepimizin en kutIu vazifemizdir.




Medeniyetin emir ve taIep ettiğini yapmak insan oImak için yeterIidir.




Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yaInız bir şeye ihtiyacımız vardır; çaIışkan oImak!




Öğretmen bir kandiIe benzer, kendini tüketerek başkaIarına ışık verir.




Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye haIkına Türk miIIeti denir.




OrduIarımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin orduIarınızın zaferi için yaInız zemin hazırIadı.




Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutIaka başarıIı oIacaksınız.




Herkes uIusaI görevini ve sorumIuIuğunu biImeIi, memIeket meseIeIeri üzerinde o düşünceyIe, düşünüp çaIışmayı görev edinmeIidir.




BiIeIim ki miIIi benIiğini biImeyen miIIetIer başka miIIetIere yem oIurIar. Bütün ümidim gençIiktedir.




Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder.




Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur.




Egemenlik, kayıtsız şartsız ulusundur.




Ulusal egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, mahvolur.




İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri görülemez; millet ve devletin şeref ve bağımsızlığı elde edilemez, insaf ve merhamet dilenmek gibi bir kural yoktur.




Türk milleti ve Türkiye’nin çocukları, bunu bir an akıldan çıkarmamalıdır.




Bağımsızlık, uğruna ölmesini bilen toplumların hakkıdır.




Dünyada ve dünya milletleri arasında sükun, huzur ve iyi geçim olmazsa, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur.




Türkiye’nin güvenini amaç edinen, hiçbir başka ulusun aleyhinde olmayan bir barış yolu, her zaman bizim ilkemiz olacaktır.




Biz Türkler, tarih boyunca hürriyet ve istiklal timsali olmuş bir milletiz.




Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasal, mali, adli, askeri, kültürel ve her alanda tam bağımsızlık anlaşılır.




Bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmaktan kurtulamaz. Bilelim ki, milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlerin avıdır.




Ulusun bağımsızlığını, yine ulusun kesin kararı ve direnişi kurtaracaktır. Ben yaşayabilmek için, kesin olarak bağımsız bir ulusun evladı kalmalıyım. Bu yüzden ulusal bağımsızlık bence bir hayat sorunudur.


Ya istiklal, ya ölüm.


Tehdide dayanan ahlak, bir erdemlilik olmadığından başka, güvenilmeye de layık değildir.




Birtakım kuşbeyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz; bunun hiçbir kıymeti ve önemi yoktur.


Samimiyetin lisanı yoktur. Samimiyet sözlerle açıklanamaz. O, gözlerden ve tavırlardan anlaşılır.



Medeniyetin esası, ilerlemesi ve kuvvetin temeli, aile hayatındadır. Bu hayattaki fenalık mutlaka toplumsal, ekonomik ve politik beceriksizliği doğurur.




Bir millette, özellikle bir milletin iş başında bulunan yöneticilerinde özel istek ve çıkar duygusu, vatanın yüce görevlerinin gerektirdiği duygulardan üstün olursa, memleketin yıkılıp kaybolması kaçınılmaz bir sondur.



Bir milletin ahlak değeri, o milletin yükselmesini sağlar.




Bir millet, zenginliğiyle değil, ahlak değeriyle ölçülür.




Saygısızlığın, saldırının küçüğü, büyüğü yoktur.




Tarih, bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkar etmez.



Ey kahraman türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.



Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir.



Kadının en büyük vazifesi analıktır! İlk terbiye verilen yerin ana kucağı olduğu düşünülürse, bu vazifenin ehemmiyeti layıkiyle anlaşılır.



Kadınlarımız eğer milletin gerçek anası olmak istiyorlarsa, erkeklerimizden çok daha aydın ve faziletli olmaya çalışmalıdırlar.



Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.



Tarlalarda erkeklerle birlikte çalışan, kasabalarda pazar yerine giden, yumurta ve tavuğunu satan, ondan sonra kendisine gerekenleri bizzat satın alan, çalışmalarının hepsinde kocalarına yardımcı olan kadınlar!.. Ben bu kadınlar arasında kocalarından daha iyi işten anlayanlara ve hesap yapanlara rastladım.



Bir toplum, cinslerden yalnız birinin yüzyılımızın gerektirdiklerini elde etmesiyle yetinirse, o toplum yarı yarıya zayıflamış olur. Bizim toplumumuzun uğradığı başarısızlıkların sebebi, kadınlarımıza karşı ihmal ve kusurdur.



Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki, bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!



Kadınlarımızın genel görev ve çalışmalarda paylarına düşen işlerden başka, en önemli, en hayırlı, en faziletli bir ödevleri de “iyi anne” olmalarıdır.



Dünyada hiç bir milletin kadını “Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim,” diyemez!




Bir milletin kültür düzeyi üç safhada; devlet, düşünce ve ekonomideki çalışma ve başarılarının özüyle ölçülür.




Bir millet savaş alanlarında ne kadar zafer elde ederse etsin-, o zaferin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusu ile mümkündür.



Asıl uğraşmaya mecbur olduğumuz şey, yüksek kültürde ve fazilette dünya birinciliğini tutmaktır. Kültür zeminle orantılıdır.



O zemin milletin seciyesidir. Kültür, okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek ve zekayı geliştirmektir.



Medeniyet öyle bir ışıktır ki, ona kayıtsız olanları yakar, mahveder.


Medeni olmayan milletler, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdur.


Türk çocuklarına sporun bugünkü tekniğini öğretmek ve bunlardan bir kısmını bazı törenlerde ve bayramlarda dekor olarak koymak gerekir.


Spordan yoksun olan bir gençlik nasıl ki vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı da ne derece tekamül ederse etsin, bedeni inkişafı noksan ve yetersiz olursa, o kafayı ileriye götüremez, taşıyamaz.


Bütün millet ve memleket evlatlarını sportmen yapabilmek için sarfedilen çalışmanın ehemmiyet ve kudsiyeti aynı derecede kıymetli ve mühimdir.


Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim.


Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır.


Açık ve kat'i olarak söyleyeyim ki, sporda muvaffak olabilmek için her türlü yardımdan ziyade, bütün milletce sporun mahiyetinin ve değerinin anlaşılmış olması gerekmekte, onu kalpte muhabbet ve vatani bir vazife olarak telakki eylemek lazımdır.


Her boy ölçüşmede arkalarında Türk Milletinin bulunduğu ve Millet şerefini düşünmelerini Türk sporcularına meslek düsturu olarak kaydediyorum.


Ben sporcunun çevik ve namuslusunu severim.


Spor, ahlaktır. Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır.


Sporda başarılı olmak için bütün milletçe sporun niteliği ve değeri anlaşılmış olmak ve ona kalpten sevgiyle bağlanmak ve onu vatan görevi saymak gerekir.


Ben Türk gençliğinin spor yaparak güçlü olmasını isterim.


MiIIetimiz her güçIük ve zorIuk karşısında, durmadan iIerIemekte ve yükseImektedir.


Büyük Türk MiIIetinin bu yoIdaki hızını, her vasıtayIa arttırmaya çaIışmak, bizim hepimizin en kutIu vazifemizdir.


Medeniyetin emir ve taIep ettiğini yapmak insan oImak için yeterIidir.


Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yaInız bir şeye ihtiyacımız vardır; çaIışkan oImak!


Öğretmen bir kandiIe benzer, kendini tüketerek başkaIarına ışık verir.


Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye haIkına Türk miIIeti denir.


Benim naçiz vücudum nasıI oIsa bir gün toprak oIacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.


OrduIarımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin orduIarınızın zaferi için yaInız zemin hazırIadı. Gerçek zaferi siz kazanacak ve devam edeceksiniz ve mutIaka başarıIı oIacaksınız.



Herkes uIusaI görevini ve sorumIuIuğunu biImeIi, memIeket meseIeIeri üzerinde o düşünceyIe, düşünüp çaIışmayı görev edinmeIidir.


BiIeIim ki miIIi benIiğini biImeyen miIIetIer başka miIIetIere yem oIurIar.


Bütün ümidim gençIiktedir. AnaIarın bugünkü evIatIarına vereceği terbiye eski devirIerdeki gibi basit değiIdir.Bugünün anaIarı için gerekIi vasıfIarı taşıyan evIat yetiştirmek, evIatIarını bugünkü hayat için faaI bir uzuv haIine koymak pek çok yüksek vasıfIar taşımaIarına bağIıdır. Onun için kadınIarımız, hatta erkekIerimizden çok aydın, daha çok feyizIi, daha fazIa biIgiIi oImaya mecburdurIar; eğer hakikaten miIIetin anası oImak istiyorIarsa.


Devrimin amacını kavramış oIanIar sürekIi oIarak onu koruma gücüne sahip oIacakIardır.

14.11.18

Sensō-ji

(Japonca: 浅草寺), Japonya'nın başkenti Tokyo'da bulunan bir Budisttapınağıdır. Tapınak, Asakusa'da yer almakta olup Tokyo'nun en eski tapınağıdır

La Sagrada Familia : (Kutsal Aile)

İspanya'nın Barselona şehrinde bulunan ve modern mimarinin öncülerinden sayılan
Antoni Gaudi'nin 1883 yılında devraldığı fakat 1926 yılında bir tramvayın altında kalarak ölmesi sonucu yarım kalan bir bazilikadır.
Yapımı halen devam etmektedir.
Halk arasında bitmeyen kilise olarak da bilinir.
1882 yılında halkın yardımlarıyla yapımına başlanan mimarinin bitmemesinin nedeni hala sembolik olarak halkın yardımlarıyla yapımına devam edilmesi ve
Gaudi'nin karmaşık mimari tarzının çözülmesinin güçlüğüdür.
Ayrıca binanın çizimlerinin ve ilk yapım yöntemlerinin de
19.yüzyıldan kalması nedeniyle günümüz teknolojisine uyarlanması da bir başka zorluktur.
2026-2028 yillari arasında bitmesi tahmin edilen kilise yardımseverlerin katkılarıyla yapılmaktadır.

Pisa Kulesi

İtalya'nın kuzeyindeki Pisaşehrinde Piazza dei Miracoli'de (İtalyancaMucizeler Meydanı)
yer alan ve 1063-1090 yıllarında yapılan şehir
katedralinin çan kulesi, ana yapıdan ayrı olarak 1173'te yapılmıştır.
Kule üst üste bindirilmiş yuvarlak 6 sütun dizisinden meydana gelmiştir.
56 metre yüksekliktedir.
Üzerine 294 basamaklı bir merdivenle çıkılır.
En üstteki çanların bulunduğu 8. kat silindir biçimindedir
Pisa Kulesi bitirildiği tarihten itibaren güneye doğru eğilmeye başlamıştır.
Bunun sebebi temeldeki yumuşak zemindeki bir çökmedir.
Günümüzde, kulenin tepesinden güney yönünde aşağı sarkıtılan bir çekül
4,3 metre açığa inmektedir.
Ancak yapının ağırlık merkezinin izdüşümü kendi temel dairesinin içinde kaldığı için kule devrilmemektedir.
Kule her yıl milimetrenin onda yedisi kadar (100 yılda 0,7 cm) eğilmektedir. Kulenin şu andaki eğimi 5,5° kadardır.