14.1.21
8.1.21
Coronavirus asiları
Koronavirüs nedir?
Koronavirüsler, tek zincirli, pozitif polariteli, zarflı RNA virüsleridir. Pozitif polariteli oldukları için RNA’ya bağımlı RNA polimeraz enzimi içermezler, ancak genomlarında bu enzimi kodlarlar. Yüzeylerinde çubuksu uzantıları vardır. Bu çıkıntıların Latince’deki“corona”, yani “taç” anlamından yola çıkılarak bu virüslere Coronavirus (taçlı virüs) ismi verilmiştir Koronavirüsler (CoV), soğuk algınlığı gibi toplumda yaygın görülen, kendi kendini sınırlayan hafif enfeksiyon tablolarından, Orta Doğu Solunum Sendromu (Middle East Respiratory Syndrome, MERS) ve Ağır Akut Solunum Sendromu (Severe Acute Respiratory Syndrome, SARS) gibi daha ciddi enfeksiyon tablolarına neden olabilen büyük bir virüs ailesidir. Koronavirüslerin insanlarda bulunan, insandan insana kolaylıkla bulaşabilen çeşitli alt tipleri (HCoV-229E, HCoV-OC43, HCoV-NL63 ve HKU1-CoV) bulunmaktadır. İnsanlar arasında dolaşan bu alt türler çoğunlukla soğuk algınlığına sebep olan virüslerdir.SARS-CoV, 21. yüzyılın ilk uluslararası sağlık acil durumu olarak 2003 yılında, daha önceden bilinmeyen bir virüs halinde ortaya çıkmış olup yüzlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olmuştur. Yaklaşık 10 yıl sonra koronavirüs ailesinden, daha önce insan ya da hayvanlarda varlığı gösterilmemiş olan MERS-CoV, Eylül 2012’de ilk defa insanlarda Suudi Arabistan’da tanımlanmış; ancak daha sonra aslında ilk vakaların Nisan 2012’de Ürdün Zarqa’daki bir hastanede görüldüğü ortaya çıkmıştır. 31 Aralık 2019’da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Çin Ülke Ofisi, Çin’in Hubei eyaletinin Wuhan şehrinde etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakalarını bildirmiştir. 7 Ocak 2020’de etken daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni bir koronavirüs (2019-nCoV) olarak tanımlanmıştır. Daha sonra 2019-nCoV hastalığının adı COVID-19 olarak kabul edilmiş, virüs SARS CoV’e yakın benzerliğinden dolayı SARS-CoV-2 olarak isimlendirilmiştir.Dünya Sağlık Örgütü, COVID-19 salgınını 30 Ocak’ta “uluslararası boyutta halk sağlığı acil durumu” olarak sınıflandırmış, ilk salgının başladığı Çin dışında 113 ülkede COVID-19 vakalarının görülmesi, virüsün yayılımı ve şiddeti nedeniyle 11 Mart’ta küresel salgın (pandemi) olarak tanımlamıştır.
Koronavirüs aşı çalışmaları
Ve 11 Marttan itibaren aşı çalışmaları başlamıştır ve 2021 başlarında aşı çalışmaları sona yaklaşılmıs ve faz aşamaları tamamlanmadan 3. Faz safhasında bir çok ülke aşı çalışmalarına onay vermişler ve milyonlarca sipariş verilmiştir.
COVID‑19 aşısı, COVID-19 hastalığına karşı kazanılmış bağışıklık sağlamayı amaçlayan bir biyoteknoloji ürünüdür. 231 aşı adayı hâlâ geliştirme aşamasındadır ve hiçbir adayın güvenliğini ve etkinliğini kanıtlamak için klinik denemeleri henüz tamamlanmamıştır. Ağustos ayında en az 24 aşı adayı açıklandı veya klinik deneylere tabi tutuldu, altısı başlangıç aşaması olan aşama III'te ve 18'i aşama I-II'dedir.(Ocak 2021)
Türkiye'de COVID-19 pandemisine karşı 2020 yılında 12 aşı çalışması başlatıldı. Bu aşı çalışmalarında Aralık 2020 itibarıyla sadece bir tanesi Klink Faz II'e geçmiş durumda.
Pre-Klinik Aşamadaki Türk Covid-19 Aşı çalışmaları:
- Selçuk Üniversitesi RNA teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Ege Üniversitesi DNA teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Ankara Üniversitesi replike olmayan viral vektör teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Erciyes Üniversitesi replike olmayan viral vektör teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Koçak Farma İlaç San AŞ inaktif virüs teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Selçuk Üniversitesi inaktif virüs teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Ali Aydınlar Üniversitesi ve Acıbadem Labmed Sağlık Hizmetleri canlı-atenüe virüs teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Boğaziçi Üniversitesi protein alt ünite (mikrokürecik) teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- İzmir Biotıp ve Genom Merkezi protein alt ünite teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Bezmialem Vakif Üniversitesi virüs benzeri partikül teknolojik alt yapılı aşı çalışması
- Orta Doğu Teknik Üniversitesi virüs benzeri partikül teknolojik alt yapılı aşı çalışması
Klinik Faz II Aşamadaki Türk Covid-19 Aşı çalışmaları:
Erciyes Üniversitesi inaktive virüs teknolojik alt yapılı aşı çalışması (ERUCOV-VAC - Üretici Koçak Farma AŞ)
Dünya da vurulmaya başlanmış aşı çeşitleri ;
- Sputnik V
Sputnik V ya da resmî kayıt adıyla Gam-COVID-Vac , Gamaleya Epidemiyoloji ve Mikrobiyoloji Araştırma Enstitüsü tarafından üretilen COVID-19 aşısı adayıdır. Aşının klinik bilgileri paylaşmamasından dolayı bir çok ülke tepki göstermiştir.
- CoronaVac
Çinli biyofarmasötik şirketi Sinovac tarafından geliştirilen bir COVID-19 aşısı adayıdır. 2020'nin ortalarından itibaren, aşı adayı Faz III klinik araştırmalarından geçmeye başladı. Aşılama, üç hafta arayla verilen iki doz gerektirmektedir. 19 Ekim'de Brezilya'daki Faz III denemesinin ön sonuçları, CoronaVac'ın COVID-19'a karşı koruma sağlamada güvenli göründüğünü gösterdi. Ekim ayında, Brezilya'nın ulusal sıhh gzetim kurumu Anvisa, 6 milyon doz CoronaVac ve hammadde ile ek 40 milyon doz üretmek için ithalat yetkisi verdi.Brezilya 11 Kasım'da devam etmeden önce bir gönüllünün intihar etmesinin ardından 10 Kasım tarihinde Faz III çalışmaların durdurmuştu. Aşı, COVID-19 için kimyasal olarak inaktive edilmiş bir tam virüs aşısıdır. 19 Kasım'da Türkiye Sağlık Bakanı, ülkenin BNT162b2 dozlarını satın almak için görüşmelerde bulunduğunu açıkladı. Sağlık Bakanının 25 Kasım tarihinde yaptığı açıklamaya göre, 50 Milyon doz CoronaVac aşısı şubata kadar alınmış ve öncelikli gruplar üzerinde uygulanmış olacak. 2021'in başlarında yapılması planlanan ilk toplu aşılama için sağlık bakanlığı tarafından risk grupları belirlenmiştir ve aşı takvimi yayınlanması bekleniyor.
- Pfizer-BioNTech
BNT162 kod adı ile BNT162b2 bilinen adıyla Pfizer-BioNTech COVID-19 aşısı, marka adıyla Comirnaty ya da uluslararası tescil adıyla Tozinameran 2020'de III. Faz klinik deney değerlendirilmesinde bulunan bir COVID-19 aşısı'dır. ABD merkezli Pfizer ile birlikte geliştirdikleri koronavirüs aşısında yüzde 90 başarıya ulaştıklarını açıklayan Almanya merkezli BioNTech şirketi, aileleri Türkiye'den Almanya'ya göçmüş Özlem Türeci ve Uğur Şahin tarafından üretilmiştir. 9 Kasım'da, COVID-19 teşhisi konan 94 araştırma katılımcısının ara analizi, aşı adayının enfeksiyonu önlemede %90 etkili olduğunu gösterdi. Aşılama, üç hafta arayla verilen iki doz gerektirmektedir. BNT162 aşı adayı için BioNTech'in kullandığı teknoloji, SARS-CoV-2 koronavirüsün (COVID-19) yüzeyinde bulunan spike proteinin (başak proteinin) bir kısmını kodlayan ve virüs proteini enfeksiyonuna karşı bir bağışıklık tepkisini tetikleyen haberci RNA (mRNA) kullanımına dayanmaktadır. Türkiye de on görüşmeler devam etmektedir.
Aşı nedir?
Aşı nedir , yararları nedir , türleri nedir,yan etkileri nelerdir ? Bu soruların cevapları;
Aşı, hastalıklara karşı bağışıklık sağlama amacı ile insan veya hayvan vücuduna verilen, zayıflatılmış hastalık virüsü, hastalık etkeninin parçaları veya salgıları ile oluşturulan çözeltidir.
Mikroplar veya virüslerce oluşturulan hastalıklara karşı vücut, bağışıklık sistemi ile yanıt verir. Bağışıklık sisteminin hastalık etkeni vücuda girmeden, yani hastalık gelişmeden, etkeni tanıması ve onu yenecek yanıtı geliştirmesi (Örneğin vücudun gerekli antikoru üretmesi), aşılamanın temel ilkesidir. Bu amaçla hastalık yapma yetisi azaltılmış hastalık etkeni, tüberküloz (BCG) aşısında olduğu gibi, kullanılabilir.
Tüm hastalık etkenleri için hastalık yetisi azaltılmış mikro organizma bulunamayacağı için, etkenin dış kılıfı gibi parçaları ya da salgıladığı maddeler, difteri (DBT) aşısı gibi, kullanılabilir.
Aşı, özellikle küçük çocuklara her ne kadar korkutucu ve ürkütücü görünse de aşı sağlık içindir, aşırı veya fark edilemeyecek kadar etkisiz virüsler, salgınlar vb. için hem çok önemlidir hem de faydalı bir önlemdir.
Aşılar neler içerir?
Antijen: bağışıklık gelişmesini sağlayan maddeler
Adjuvan: Aşıların etkinliğini artırmak üzere bakteri ve virüs bileşenleri yanında kullanılan maddeler
Stabilizatörler: Aşılar uygulanıncaya kadar stabilitesini korumak üzere aşı flakonlarına ilave edilen maddeler
Koruyucu maddeler: Mikrobiyolojik bulaşmayı engellemek üzere aşı flakonlarına eklenmektedir.
Genel olarak aşılarımızda adjuvan olarak Aluminyum Hidroksit; koruyucu olarak Thiomersal ile antibiyotikler (Neomisin), kanamisin, eritromisin ve stabilizatör olarak da Magnezyum Klorid bulunmaktadır.
Aluminyum Hidroksit adjuvan olarak aşıların çok düşük dozda daha fazla etki yapması için kullanılmaktadır. Bir insana yaşamı boyunca uygulanan aşıların tamamının içindeki toplam alüminyum miktarı 4,25 mg’dır. DSÖ ‘nün belirlediği ve insan sağlığına zararı olmayacak şekilde çok düşük düzeydedir. Uyguladığımız Td, 5’li karma, 4’lü karma, KPA gibi bazı aşıların içinde bulunmaktadır. Alüminyum içme suyunda, hazır sularda, un ve un mamüllerinde, ilaçlarda özellikle de mide ilaçlarında (20-30 mg), meyve sebzelerde bol miktarda bulunmaktadır.
Thiomersal, Etil Civa maddesinin organik bir bileşiği olup 1930’lu yıllardan bu yana birçok aşı ve ilaçta koruyucu olarak kullanılmaktadır.
AŞI TİPLERİ
Canlı aşılar: Aşı içerisindeki mikroorganizma canlı olmaları birlikte vücut için tamamen zararsız hale getirilmiştir. Verem, kızamık, kızamıkçık ve kabakulak aşıları buna örnektir.
Ölü aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürülmüştür. Ancak vücudu uyararak antikor dediğimiz koruyucu maddelerin yapılmasını sağlayacak özellikleri korunmuştur. Boğmaca aşısı buna örnektir.
Subünit aşılar: Aşıda kullanılan mikroorganizmalar öldürüldükten sonra parçalanarak; bu parçalardan vücudu uyararak koruyucu antikorların yapılmasını sağlayacak olanları aşı yapımında kullanılmaktadır. Örnek olarak Hepatit B ve Grip aşıları verilebilir.
Toksoid aşıları: Bu tür aşılarda mikroorganizmaların kendileri kullanılmaz. Bazılarının ürettiği zehirler çeşitli kimyasal maddelerle işlenir ve hastalık yapıcı etkileri yok edilerek aşı yapımında kullanılır. Tetanoz ve difteri aşıları bu tip aşılardır.
Aşı Sonrası İstenmeyen Etkiler
Aşılama enfeksiyon hastalıklarından korunma yanında, enfeksiyon hastalıkları nedeniyle oluşan sakatlıkların yada ölümlerin azaltılmasında da önemli role sahiptir. Aşılar da ilaçlar gibi birer tıbbi üründür ve tüm ilaçlar gibi bazı yan etkileri olabilmektedir.
Aşı sonrası gelişen istenmeyen etkiler kısmen sık görülen hafif yan etkiler ve çok nadir görülen ciddi yan etkiler olarak sınıflandırılabilir.
Sıkça görülen hafif yan etkiler şunlardır;
Enjeksiyon (iğne) yerinde ağrı, şişlik ve kızarıklık gelişmesi, tüm aşılardan sonra değişen oranlarda (%5-60) gözlenebilir. Özellikle tetanoz aşısının tekrarlayan dozlarında bu reaksiyon daha sık gözlenmektedir. Bulgular genellikle 24-48 saat içinde kendiliğinden düzelmektedir. Şikayetleri rahatlatmak için enjeksiyon yerine soğuk uygulama ve ağrı kesici olarak parasetamol alımı önerilmektedir. Diğer aşılardan farklı olarak BCG aşısı sonrası, bağışıklık sistemin yanıtı ile enjeksiyondan 2-3 hafta sonra başlayan sivilce benzeri şişlik aşı sonrası %90-95 sıklıkla beklenen bir durumdur ve 2-5 ay sonra ciltte iz bırakarak iyileşir.
Ateş, baş ağrısı, kas ağrısı ve iştahsızlık aşılardan sonra görülebilen sistemik belirtilerdir. Farklı aşılarda değişen oranlarda gözlenmektedir. Örneğin ağızdan uygulanan çocuk felci aşısından sonra %1’den az sıklıkta görülürken, beşli karma aşı sonrası, % 20-40 arasında değişen sıklıkta görülmektedir. Bu belirtiler de 48-72 saat içinde kendiliğinden düzelmektedir.
Hepatit A aşısından sonra % 5’ten az sıklıkla ishal ve kusma geliştiği bildirilmiştir. Bu şikayetler genellikle 48 saatten kısa sürede düzelmektedir.
Kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısından sonra % 2-5 oranında, genellikle aşıdan sonraki 7-10. günlerde başlayan ve yaklaşık 2 gün süren döküntü görülebilir. Suçiçeği aşısından sonra enjeksiyon yerinde 2 civarı ya da enjeksiyon yerinden farklı yerlerde 3-5 adet suçiçeğine benzer lezyon görülebilir.
Parotit olarak adlandırılan, yanakta bulunan tükürük bezlerinin şişmesi ile seyreden durum kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısından sonra % 1’den az sıklıkta görülebilir. Lenf bezlerinin geçici olarak büyümesi de kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısından sonra çocukların yaklaşık olarak % 5’inde görülmektedir.
Çok nadir görülen ciddi yan etkiler şu şekildedir;
BCG aşısı sonrası lenf bezlerinin enfeksiyonu (bir milyon aşı dozunda 100-1000 vaka), BCG aşısına bağlı kemik enfeksiyonu (bir milyon aşı dozunda 1-700 vaka) ve aşı içindeki bakterinin oluşturduğu yaygın enfeksiyon (bir milyon aşı dozunda iki vaka) bildirilmiştir.
Difteri-boğmaca-tetanoz aşısı sonrası bebeklerde uzun süreli ağlama atağı (bir milyon aşı dozunda 0-4800 vaka bildirilmiştir), ateşli havale (bir milyon aşı dozunda 0-290 vaka bildirilmiştir), solukluk, çevresel uyaranlara cevap vermeme, kaslarda gevşeklik şeklinde görülen hipotonik hiporesponsif atak (bir milyon aşı dozunda 0-470 vaka bildirilmiştir) görülebilir. Ağlama atağı kendiliğinden düzelir, ateşli havale uzun dönemde epilepsi olarak adlandırılan sara hastalığına yol açmaz, iyi seyirli bir durumdur.Hipotonik hiporesponsif atak kendiliğinden geçer ve bu hastalarda uzun dönemde beyin gelişimini etkileyen bir sorun gösterilmemiştir.
Kızamık-kızamıkçık-kabakulak aşısından sonra genellikle iyi seyirli ve kendiliğinden düzelen trombositopeni (kanamayı durduran kan hücrelerinde azalma) tablosu (bir milyon aşı dozunda 33 vaka bildirilmiştir) görülebilir.
Ağızdan uygulanan çocuk felci aşısından sonra aşıda bulunan virüsle paralitik polio hastalığı 700.000 - 3.400.000 aşı dozunda bir vaka olacak şekilde görülebilir. Bu risk daha çok ilk doz çocuk felci aşılamasından sonra söz konusudur. Bu nedenle ağızdan uygulanan çocuk felci aşısı, iğne şeklinde uygulanan çocuk felci aşısı iki doz yapıldıktan sonra verilmektedir.
Anafilaksi (alerjik şok tablosu), aşı içeriklerinden birine karşı ağır alerjisi olan kişilerde çok nadir (bir milyon aşı dozunda 0-1 vaka bildirilmiştir) olarak görülebilen bir durumdur.
Coronavirüs ile ilgili aşı çalışmaları ;
6.1.21
Mutasyon nedir ?
Mutasyon ya da değişinim, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona sahip bir organizma ise mutant olarak adlandırılır.
Mutasyonlar, genel olarak germ hattı mutasyonları ve somatik mutasyonlar olmak üzere ikiye ayrılır. Doku hücreleri içinde gerçekleşen bir mutasyon, kalıtsal olamayacağı için kuşaktan kuşağa aktarılmaz. Bedensel (somatik) mutasyonlar bu anlamda kalıtsal değildir. Eşey (üreme) hücresi mutasyonları, diğer ismiyle germ hattı mutasyonları ise kalıtsaldır ve bir sonraki nesillere aktarılır.
Bireyin kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlayan genetik şifre, herhangi bir nedenden dolayı (DNA onarımı, mayoz bölünme veya DNA replikasyonu sırasında meydana gelen hatalar, transpozonlar, virüsler, X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ve mutajen kimyasallar, ani sıcaklık değişimleri vb. etkenlerle) bozulabilir. Bunun yanında hipermutasyon gibi hücresel süreçlerde organizmanın kendisi tarafından da tetiklenebilir. Bu durumda DNA’nın sentezlediği protein veya enzim bozulur. Böylece canlının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Mutasyon ters evrimin temelini oluşturur.
Mutasyonlar, kalıtsal materyalin normal kombinasyonunu değiştirmeyen, kalıtsal yapıda meydana gelen bütün değişikliklerdir. Mutasyon terimi genel olarak,
- Kromozom yapısının değişmesini,
- Kromozom sayısının değişmesini,
- Genlerdeki değişiklikleri kapsar.
Bu anlamda mutasyonlar, sitogenetikte, değişimlerin kapsamlarına göre, Genom mutasyonu, Kromozom mutasyonu ve Gen mutasyonu olarak adlandırılıp üçe ayrılırlar. Genom mutasyonları kromozom sayısındaki değişmeler olup kromozom mutasyonları ise ışık mikroskobu altında incelenebilen ve kromozomun iç yapısında oluşan değişimlerdir. Gen mutasyonları ise ışık mikroskobu altında görünmeyen ve tek bir geni kapsayan mutasyonlardır.
Mutasyonlar, dizilimlerde farklı türde değişimlere yol açabilirler; Bu anlamda bir mutasyon, canlı organizmanın fenotipik özelliklerinde negatif veya pozitif etkilere sahip olabileceği gibi nötr mutasyonlar hiçbir etkiye sahip olmayabilirler (durağan veya sessiz mutasyonlar). Bu tür değişimler, bir gen ürününün değişmesinde veya genin doğru ya da tamamen işlemesini engellemede herhangi bir etkileri olmayabilir. Drosophila melanogaster sineği üzerinde yapılan çalışmalar, gen tarafından oluşturulan bir proteinin mutasyonunda, bu mutasyonun yaklaşık %70'inin zararlı etkilere sahip olduğunu, geri kalanının ise ya nötr ya da zayıf faydalı etki gösterdiğini ortaya koymaktadır. Mutasyonların genler üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, organizmalar mutasyonları gidermek için DNA onarımı gibi mekanizmalara sahiptir.
Mutasyonlar birkaç sebepten dolayı meydana gelebilir.
1) DNA'nın kendini doğru olarak kopyalayamaması: Hücre bölünürken, DNA'sının bir kopyasını çıkarır - ve bazen bu kopyalar birebir olmaz. Orijinal DNA diziliminde meydana gelen bu farklılık bir mutasyondır. Doğal sebeplerden ötürü gerçekleşir.
2) Dış etkiler mutasyona sebep olabilir: Mutasyonlar ayrıca belirli kimyasallara ya da radyasyona maruz kalındığında gerçekleşebilir. Bunlar DNA'da bozulmaya sebep olur. Doğal olmayan yollarla gerçekleşmesi zorunlu değildir - en izole ve bozulmamış çevrelerde bile, DNA bozulur. Bu durumda, hücre DNA'yı onarırken, her zaman mükemmel şekilde gerçekleştiremez. Böylece, hücre orijinalinden farklı bir DNA ile son bulur; sonuç olarak, bir mutasyondur.
Mutasyonlar; genellikle DNA'nın kopyalanması ya da onarımı sırasındaki hatalarla ortaya çıkar. Genetik çeşitliliğin ana kaynağıdır.
Mutasyonlar; yararlı, etkisiz ya da zararlı olabilir. DNA'daki bir değişiklik oraganizmanın herhangi bir özelliğinde değişime sebep olabilir.
Mutasyonun gözlenebilen bir etki olmadan ortaya çıkması çok az gözlenen bir olgudur. Daha çok çevreden gelen kimyasal ya da fiziksel etkiler nedeniyle olur. Bir dış etkinin mutasyona yol açabilmesi (mutajen olması) için hücre içine girip etkinliğini gösterebilmesi gerekir. Örneğin Güneş’in morötesi ışınları, girim gücü düşük olduğu için yalnızca deri hücrelerinde somatik mutasyona yol açabilirken, girim gücü yüksek olan X ışınları ya da atom bombası ışımaları, tohumsal mutasyona yani nesilden nesile aktarılabilen mutasyona yol açabilen çok güçlü etkenlerdir. Bu tür mutasyonların birçok örneği yakın zamanda Çernobil patlaması sonucunda çevredeki birçok canlı türünde gözlenmiştir. Günümüzde bile bu patlama sonrası etrafa saçılan radyoaktif maddelerin neden olduğu somatik mutasyonların görünür sonuçları vardır. Hâlen Rusya ve Karadeniz Bölgesi’ndeki kanser oranları çok yüksektir.
Mutasyonun diğer bir sonucu da hücre bölünmesindeki kontrol mekanizmasını ortadan kaldırabilmesidir. Bunun bilinen en tehlikeli sonucu ise hücrenin kontrolsüz bölünmesi yani kanserdir.
Sağlık Bakanlığı'nın yayımladığı COVID-19 Sözlüğü'nde yer alan bilgilere göre mutasyon;
Bir organizmanın veya virüsün genetik materyalinde meydana gelen kalıcı değişiklik.
RNA virüslerinde DNA virüslerine oranla çok daha fazla mutasyon meydana gelir. SARS-CoV-2 bir RNA virüsüdür.
Mutasyon ya da değişinim, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona uğramış organizma ise mutant olarak adlandırılır. Mutasyonların genler üzerindeki zararlı etkileri nedeniyle, organizmalar mutasyonları gidermek için DNA onarımı gibi mekanizmalara sahiptir.
5.1.21
Yıldırım ve şimşek arasındaki fark nedir?
Şimşek elektrik yüklü bir bulut ile diğer bir bulut arasındaki elektrik boşalmasıdır. Önceden tahmin edilmesi oldukça zordur. Fakat belli hava koşullarında meydana gelir.
Yıldırım ise; bulut ile yeryüzü arasındaki elektrik boşalmaları olarak tanımlanır. Yıldırım, zikzaklı bir yol takip ederek kollar hâlinde aşağı doğru iner. Genellikle şiddetli bir yağmurla birlikte görülür. Yıldırım, gök gürültüsü ve şimşekten oluşan, gökyüzü ile yeryüzü arasındaki elektrik boşalmasıdır.
Şimşek, bir bulut kümesi aşırı miktarda + veya - elektrik yükü ile yüklendiğinde meydana gelen, gözle görülür elektrik boşalmasıdır. Elektrik yükünün hava direncini kıracak kadar çok olması gerekir.Şimşek ve yıldırım sadece kümülonimbüs bulutlarında görülür. Diğer bulutlarda sadece enerji akımı sayesinde görülebilir. Kar fırtınalarında, kum fırtınalarında ve hatta volkanlardan çıkan gaz ve toz bulutlarında da şimşeklere rastlanır. Bir oraj esnasında şimşekler; bulutlar arasında, bulutla hava arasında ve bulutla yer arasında gerçekleşebilir. Dünya genelinde saniyede 50 ila 100 şimşek çakar.
Yıldırım, bulut ile yer arasında oluşan, en tehlikeli şimşek türüdür. Çoğu çakma yeryüzüne negatif yük dağıtır ancak bir kısmı yeryüzüne pozitif yük taşır. Bu pozitif çakmalar sıklıkla bir orajın dağılma aşamasında oluşur. Pozitif çakmalar aynı zamanda kış ayları boyunca düşen toplam yıldırımların yüksek bir yüzdesini oluşturur.
Bulut ve yer arasındaki elektrik potansiyeli farkı 10 ila 100 milyon volttur ve yıldırımın dönüş darbesinin akımı yaklaşık 30.000 ampere, sıcaklığı 30.000 °C'ye ulaşır. Yıldırımın oluşması çok hızlı bir şekilde gerçekleşir. Öncül darbe buluttan yere yaklaşık 30 milisaniyede ulaşır ve yerden bulutun merkezine yaklaşık 100 milisaniyede döner.
Gök gürültüsü, şimşek çakması esnasında oluşan, patlamaya benzer çok yüksek sestir. Ses, ışıktan çok daha yavaş hareket ettiği için (deniz seviyesinde yaklaşık ses hızı 340 m/s) gök gürültüsü -gözlemcinin uzaklığına bağlı olarak- şimşeğin gözlenmesinden kısa bir süre sonra duyulur.
Şimşeğin gözlemciye uzaklığı çok basit bir yöntemle hesaplanabilir. Ses hızı deniz seviyesinde saniyede yaklaşık 340 metredir. Öncelikle şimşek çakması ile gök gürültüsünün işitilmesi arasındaki zaman farkı ölçülür. Bunun için bir kronometre kullanılabilir. Her bir saniye 340 metre ile çarpılır. Örneğin gök gürültüsü şimşekten 7 saniye sonra işitilmişse, şimşek 7 s x 340 m/s = 2380 metre (2,38 km) uzakta gerçekleşmiştir.
Gök gürültüsü, şimşek hattı boyunca havanın aniden ısınması ve hava basıncının artması nedeniyle oluşur. Aşırı basınç şimşek hattının sesten hızlı şekilde genişlemesine ve gök gürültüsü olarak adlandırılan sesi oluşturmasına neden olur. Gök gürültüsünü karakterize eden şaklama, patlama, gümbürtü gibi çeşitli farklı sesler şimşek hattının karmaşık geometrisi, atmosferin özellikleri, yerel arazi şekilleri ve yansımalar nedeniyle oluşur.
Yıldırım çarpması, bulut ile yer arasında oluşan bir şimşeğin canlılara isabet etmesidir. Yıldırım çarpması, elektrik yükü nedeniyle ölümcül sonuçlar doğurabilecek, oldukça tehlikeli bir hadisedir.
İstatistiksel olarak yıldırım çarpmasına en çok şu altı durumda rastlanır:
Açık arazide oyun oynarken
Açık arazide çalışırken
Kayık veya botla gezerken, balık tutarken veya yüzerken
Tarla ve ağır iş makineleri kullanırken
Telefonla konuşurken
Elektrikli aletler kullanırken veya tamir ederken
Korunma ve müdahaleB
Binalaramonte edilen ve paratoner denen metal kondüktörler, yıldırımın mümkün olan en düşük hasarla yeryüzüne transfer edilmesine yardımcı olurlar.
Eğer açık alanda iken civarda bir yere yıldırım düştüyse ve saçlarınız dikilmeye başladıysa hemen en yakındaki binaya girmelisiniz. Eğer yakında bina yoksa civardaki en alçak bölgeye gidip ayaklarınız yere basacak şekilde yere çömelmeli ve mümkün olduğunca bir top gibi küçülmelisiniz.Yıldırım tehlikesi varken "kesinlikle" yere yatılmamalıdır.
Halk arasında, lastik tabanlı ayakkabıların veya otomobil lastiklerinin yıldırımdan koruyacağına inanılır. Bunların hiçbir faydası yoktur ancak otomobilin metal çerçevesi (vücuda temas etmiyorsa) çarpmanın etkilerinden korumada yardımcı olur.
Yine halk arasında aynı noktaya iki kere yıldırım düşmeyeceğine inanılır oysaki bunun gerçekleştiği pek çok olay kaydı mevcuttur.