instagram twitter linkedin github youtube

26.12.21

e-Sim nedir ?

eSIM, fiziksel bir nano SIM kullanmak zorunda kalmadan operatörünüzün sağladığı hücresel veri planını etkinleştirmenize olanak tanıyan dijital bir SIM'dir. SIM Kart teknolojisinin değişimi olarak da nitelendirilebilir. 

  • Üretim esnasında cihazlara yerleştirilen, bütünleşik, uzaktan programlanabilir ve son kullanıcının çıkartamadığı fiziksel sim kartlardır. 
  • Başındaki "e" kelimesi ise ingilizce "embedded" (gömülü) kelimesinin kısaltması. 
  • Telefona takılan küçük beyaz plastik kartlar olarak tanıdığımız SIM kartların aksine, eSIM, elimizle dokunabileceğimiz fiziki bir kart değil. Akıllı telefonunuza iliştirilecek küçük bir çipten ibaret. 
  • eSIM'lerle artık yeni bir telefon numarası kullanmak için plastik SIM kartı değiştirmenize gerek olmayacak. 
  • eSIM tek bir telefonda iki hat kullanmaya olanak sağlıyor.Öncelikle şirket hattı ve kendini kişisel hattı için çift telefon kullanmak zorunda kalanlar için büyük bir avantaj doğruyor. Aynı anda iki kart tek telefonda aktif olabiliyor. Böylelikle çift telefon kullanma zahmetinden kurtulmuş oluyorsun. 
  • Cep telefonlarımızdaki bilgileri kaydeden küçük çipler artık tarih oluyor. e-SIM düzenlemesiyle artık sim kartın işlevini, akıllı telefonların içine gömülü küçük bir çip görecek. eSIM'leriniz, telefonunuzun içine gömülü olduğundan asla kaybolmaz ve hasara uğramaz. Bu yüzden SIM kart değiştirmek için operatörlere ücret ödemezsiniz. 


  • eSIM'leri destekleyen ağlar arasında kolayca geçiş yapılabilir. Yani operatör değiştirdiğinizde SIM kart değiştirmeniz gerekmez.
  • Akıllı telefon üreticileri SIM kart yuvalarını yıllar boyunca küçültse de, eSIM sayesinde artık SIM kart yuvası tarihe karışıyor. Artık eSIM'ler sayesinde iğne taşıma derdiniz de olmayacak.
  • eSIM'leri destekleyen ağlar arasında kolayca geçiş yapılabilir. Yani operatör değiştirdiğinizde SIM kart değiştirmeniz gerekmez.
  • Akıllı telefon üreticileri SIM kart yuvalarını yıllar boyunca küçültse de, eSIM sayesinde artık SIM kart yuvası tarihe karışıyor.  Artık eSIM'ler sayesinde iğne taşıma derdiniz de olmayacak.
  • eSIM'ler istenildiği gibi çıkarılıp takılamayacağından sürekli bir hücresel ağa bağlı kalacaksınız. Bu durum telefonları daha fazla izlenilebilir hale getiriyor. Bu normal kullanıcılar için pek sorun teşkil etmese de hükümetler veya istihbarat tarafından takip edilmek istemeyen kullanıcılar için fazlasıyla bir sorun haline gelebilir.

AVANTAJLARI

  • Daha güvenilir: eSIM'leriniz, telefonunuzun içine gömülü olduğundan asla kaybolmaz ve hasara uğramaz. Bu yüzden SIM Kart değiştirmek için operatörlere ücret ödemezsiniz.
  • Uzaktan yetkilendirilebilir: Google'ın Project Fi teknolojisi gibi, eSIM'leri destekleyen ağlar arasında kolayca geçiş yapılabilir. Yani operatör değiştirdiğinizde SIM kart değiştirmeniz gerekmez.
  • Daha az giriş noktası: Akıllı telefon üreticileri SIM kart yuvalarını yıllar boyunca küçültse de, eSIM sayesinde artık SIM kart yuvası tarihe karışıyor. Bu durum kullanıcılara da fayda sağlıyor çünkü suya ve toza dayanıklılık problemlerinde endişelenecek daha az giriş olacak.
  • SIM iğnesine ihtiyaç yok: SIM kartlar okadar küçüldü ki artık akıllı telefon üreticileri telefon kutularına SIM kart çıkartmak için küçük iğne yerleştiriyorlar. Artık eSIM'ler sayesinde iğne taşıma derdiniz de olmayacak.

DEZAVANTAJLARI

  • Telefon değiştirme zorluğu: Yeni bir telefon alırken veya değiştirirken, kolaylıkla SIM kartı çıkarıp yeni telefona takabiliyoruz. Fakat telefonun içine gömülü bir halde olan eSIM'ler, telefon değiştirmede kullanıcıları biraz zorlayabilir.
  • Hücresel ağ bağlantısının kesilmemesi: eSIM'ler istenildiği gibi çıkarılıp takılamayacağından sürekli bir hücresel ağa bağlı kalacaksınız. Bu durum telefonları daha fazla izlenilebilir hale getiriyor. Bu normal kullanıcılar için pek sorun teşkil etmese de hükümetler veya istihbarat tarafından takip edilmek istemeyen kullanıcılar için fazlasıyla bir sorun haline gelebilir.

TÜRKİYE'de 

eSIM teknolojisinin sunulması için gerekli olan sunucular yerli ve milli olarak geliştirilmiş olup ülkemiz sınırları içerisinde barındırılmaktadır. Turkcell, Türk Telekom ve Vodafone operatörleri e-sim destekliyor. 

Cep telefonunuz bu teknolojiyi destekliyorsa, mevcut SIM kartınızı eSIM ile değiştirebilir. Size verilen sim kartı bilgilerin olduğu kartta QR kod ve adımların yazılı olduğu bilgi kartından  eSIM’i aktifleyebilirsiniz. Aktivasyona başlamadan önce, telefonunuzun internet bağlantısı olduğundan emin olunuz.

Eğer QR kodunuz hazır ise;

  • iOS cihazlar için;

Ayarlar>Hücresel>Hücresel plan ekle>QR kodunuzu taratın

  • Android cihazlar için;

Ayarlar>Bağlantılar>Sim kart yöneticisi>Mobil plan ekleme>Operatör QR kodunuzu tarama>QR kodunuzu taratın

24.12.21

Döviz Kuru Nedir ve Nasıl Belirlenir?

 Kökeni Fransızca olan döviz, terimsel bakılırsa kambiyo olarak da kullanılabilir. Döviz kuru ise; milli paranın, yabancı para karşılığındaki değeridir. Döviz kuru kendi içinde iki farklı şekilde işler. Alış kuru ve satış kuru. Döviz kuru yükselir ise ülkenin parası değer kaybeder ve diğer ülkelerin para birimlerinin değeri artar, döviz kuru düşer ise ülkenin para birimi değerlenir ve diğer para birimleri değer kaybeder. Dövizin ulusal para cinsinden fiyatına dolaysız kotasyon denir. Diğer bir adı ise "Enserten" döviz kurudur. Ulusal paranın döviz cinsinden fiyatına ise dolaylı kotasyon, diğer adı ile "Serten" denir. Enserten döviz kurunun yükseldiğini ve ulusal paranın değer kaybettiğini gösterir. Serten ise ulusal paranın değer kazandığını gösterir.

Döviz kuru; nominal kur, reel kur, çapraz kur ve efektif kur olarak dörde ayrılır.

  • Nominal Kur: Diğer ülkeler tarafından kullanılan yani yabancı paranın ulusal para karşısındaki değeridir.
  • Reel Kur: Nominal kurların enflasyon oranlarına göre düzenlenmesidir. Ulusal paranın yabancı para üzerindeki satın alma gücü olarak izah edilebilir.
  • Çapraz Kur: Yabancı paranın yabancı paraya karşı oluşturduğu kur değeridir. İngiliz Sterlinini kullanarak, Japon Yeni almak buna örnek verilebilir.
  • Efektif Kur: Diğer ülkelerin kullandığı paraya yani yabancı paraya efektif denir.

Döviz kurundaki değişmeleri belirleyen faktörler;

  • Ödemeler dengesi
  • Gelir seviyesi
  • Genel Fiyat Seviyesinde Değişmeler
  • Faiz oranları
  • Sermaye hareketleri
  • İhraç Malların Yurt içi Fiyatlarındaki Değişmeler
  • İthal Malların Yurt dışı Fiyatlarındaki Değişmeler

Döviz kuru rejimlerinin 3 anahtar kelimesi vardır; etkinlik, verimlilik, devamlılık. Uluslararası sermaye, mal ve hizmetlerin bu 3 anahtar kelimeyle birleşmesi, kur rejimlerinin temel fonksiyonlarını oluşturur. Döviz kuru rejimleri; “Sabit Kur Rejimi ve Dalgalı Kur Rejimi” olarak 2’ye ayrılır. Kur rejimi seçimlerinde 2 önemli hususta tercih yapılmalıdır. Bunlar; verimlilik ve esneklik(Rahat hareket edebilme kabiliyeti) arasında yapılan seçimlerdir. Günümüzde şu rejim daha avantajlıdır demek mümkün değildir. Rejimlerin sağladığı fayda dönem dönem değişim göstermiştir.


1.) Sabit Kur Rejimi

Sabit Kur Rejimi’nde para politikaları, devlet veya Merkez Bankası gibi otoriteler tarafından belirlenir. Bu rejimde döviz kuru, otoriteler tarafından belli bir değerde sabitlenir ve o değerde işlem görür. Belirlenen sabit değerin değişmesi yine otoritenin elindedir. Sabit kur sisteminin en önemli özelliği; Merkez Bankası’nın, kuru sabit tutmak için sürekli olarak elinde yeterli döviz stoku bulundurması gerektiği gerçeğidir. Türkiye açısından bakacak olursak, 1980’li yıllara kadar bu rejim ve benzer fraksiyonları sıkça kullanılmıştır. 1990 sonrası ise enflasyonu düşürme çabasıyla uygulanan politikalar dâhilinde, kısmen de olsa bir sabitlenme sürecine girilmiştir.


2.) Dalgalı Kur Rejimi

Dalgalı kur rejimi; birbirinden farklı para birimlerinin karşılıklı değerlerinin, piyasada arz ve talebe göre belirlendiği rejimdir. Dalgalı kur rejimi 1910'lu yıllardan sonra uygulanmaya başlandı. 1910'lu yıllara kadar uluslararası döviz kurlarının belirlenmesindeki tek yöntem, para biriminin altın karşısındaki değeriydi. 1930'lu yıllarda tıpkı 1910'lu yıllar öncesi uygulanan altın karşılığı değer sistemi benzeri bir standart getirildi. Bu sistem sayesinde tüm ülkeler yerel para birimlerinin değerini altın üzerinden değil, altın standartı olarak kabul edilen ABD doları ve İngiliz sterlini gibi döviz kurlarından hesaplıyordu. Uluslararası Para Fonu IMF, 1930'lu yıllarda geliştirilen sisteminin istikrarından sorumluydu. 1970'li yıllarda ABD, sabit kur rejimi uygulamasına son verdi ve IMF'nin döviz kuru istikrarı görevi de böylece son buldu. Altın rezervlerinin daralması ABD'nin altın tabanlı kontrol standartını bırakmasıyla sonuçlandı ve uluslararası para sistemi dolar ve diğer döviz kurlarına endeksli belirlenmeye başlandı. Hükümetler yerel para birimlerinin döviz kurları karşısındaki fiyat istikrarını, ithalatını azaltarak ve ihracatını artırarak sağlıyor. Hükümetler ayrıca yerel para birimlerini döviz kurları karşısında devalüe edebiliyor ve böylece diğer ülkelere para birimlerini satarak para biriminin statüsünü artırıyor. Dalgalı kur rejimi sayesinde ülkeler ticaret yapmaya teşvik ediliyor.


Piyasalardaki arz ve talep, tek otoritedir. Devlet veyahut merkez bankası, bu rejimde paranın değerine müdahil olamazlar. Bundan dolayı da paranın değeri, gün içinde arz ve talebin yönüne göre sık sık değişim gösterir. Kur seviyesi, döviz piyasasındaki arz ve talebin eşitlendiği nokta olan “Denge noktası”nda seyreder. Türkiye’de patlak veren 2001 krizi, dalgalı kur rejimine geçişi sağlamıştır. Zira Mayıs 2001’de bu rejime geçilmiştir. Dalgalı kur rejiminde döviz kurları piyasadaki arz ve talep koşulları tarafından belirlenmektedir. Her ne kadar teknik açıdan dokunulmaz gözükse de, ülkemizde bugüne dek müdahaleli dalgalı rejim olarak seyir göstermiştir. Ülkemizde kullanılan bu sistem, dalgalı kur rejiminin bir çeşididir. Merkez Bankası’nın; döviz alım-satım yapmasıyla piyasaya müdahalesi, kullandığımız Müdahaleli Dalgalı Kur Rejimi’nin bir gerekliliğidir.


Döviz arz ve talebini belirleyen temel unsurlar şunlardır:

  • Uygulanan para ve maliye politikaları
  • Ekonomik altyapı
  • Uluslararası gelişmeler
  • Bekleyişler


Döviz Kurlarını Belirleyen Etmenler

Ülkedeki risklerin, cari açığın yükselmesi gibi, artmasıyla yatırımcıların güven kaygısı ve bununla beraber piyasadaki paralarını başka ülkelere kaydırması veya parayı çekmesi.

Yine kriz dönemlerinde, daha çok güvenilen para birimlerine(€, $) olan ilgi.

Gelişmekte olan ülkelerin, alakalı Merkez Bankaları tarafından bolca para arz etmesi.

Büyük Merkez Bankalarının, FED gibi, uyguladığı faiz politikaları.

Ülkeler arasındaki faiz farklılıklarının değişim göstermesi. Örneğin; İngiltere’de tahvil fiyatlarındaki düşüş(faizlerin artması), İngiltere’nin varlıklarına olan talebi arttırır.

Döviz kurlarının belirlenmesinin altında birden çok unsur vardır. En ufak bir dalgalanmanın sebebi dahi birçok silsilenin sonucu olarak gösterilebilir. Döviz kurlarını belirleyen etmenleri 3 ana parçaya ayırabiliriz. Bunlar;

  • Döviz değiş-tokuşları
  • Faizler ve sermaye hareketleri
  • Krizler 

Belirtilen bu etmenler, temel belirleyici unsurlardır. Bakınız ki yardımcı oyuncular da işin içindedir; temel ekonomik göstergeler (büyüme ve enflasyon), politik riskler, küresel riskler…

Döviz kurunu belirleyen etmenlerden belki de en önemlisi olarak faizleri gösterebiliriz. Kurları dengede tutabilmek ya da etkilemek için Merkez Bankaları, öncelikle faizlerde değişiklik yapar. Daha basit bir deyişle; örneğin TCMB(Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası), ülkede kur seviyesinin beklenenden yüksek olmasına karşılık, faizleri yükseltir. Bu sayede ülkeye sermaye akışını sağlar ve ardından döviz kurunun gerilemesini sağlayabilir.Global veya ulusal krizlerin döviz kurlarını etkilemesi, gayet tabii olarak değerlendirilir. Burada esas oyuncu yatırımcıdır. Herhangi bir risk durumunda; kendini daha güvenli hissetmek ve yatırımlarının verimliliğinin azalmasını engellemek için yatırımcı, piyasada var olan parasını çeker ve para akışının azalmasına neden olur. Bir de bu yatırımcıların yüzlerce olduğunu varsayarsak, ülkede dönen paranın büyük bir bölümü yastık altına girmiştir diyebiliriz. Çok yönlü düşünürsek, bir ülkedeki kriz başka ülkelerde bir fırsat yaratır. Öyle ki yatırımcılar, yatırımlarını başka ülkelere hatta başka bölgelere kaydırır.Döviz alım- satım işlemleri sayesinde de otoriteler, döviz kurlarına müdahil olabilirler. 2 türlü yapılabilir; doğrudan alım-satım ve ihale yoluyla alım-satım. Merkez Bankaları, yükselen döviz kurlarını istediği seviyeye indirebilmek için elinde yeterli döviz rezervi bulundurmalıdır. Refleks göstermek, kurları etkileyecektir. Daha net anlaşılması için örneklendirme yapabiliriz. Ülkemizde €/₺ kurunda olağandışı bir yükselme olursa, Merkez Bankası piyasaya € arz eder. Bu sayede piyasadaki fazla Euro talebi karşılanmış olur ve döviz kuru istenilen seviyeye çekilebilir.İhracat ve ithalatın da döviz kurlarında önemli bir rolü vardır. İhracatı yüksek ya da ihracatı arttırmaya çalışan ülkelerde, piyasaya yabancı para girişleri olur. Bu sayede ülkeye giren para cinsinin kurlardaki değeri azalır ve ulusal paranın değeri artmış olur. Aynı mantıkla hareket edecek olursak; ithalatın fazla olması ya da ihracat-ithalat dengesinin ithalat eğiliminde olması, yabancı paraya olan ihtiyacı arttıracaktır. Bu da bize kurlarda, ticareti yapılan yabancı para değerinin artacağını ve ulusal paranın değer kaybedeceğini gösterir.


Canlı döviz kuru

23.12.21

james webb uzay teleskobu

 James Webb Uzay Teleskobu (JWST), eskiyen Hubble Uzay Teleskobu'nun kısmen ardılı olacak şekilde planlanan bir kızılötesi uzay teleskopudur.

JWST tam anlamıyla bir ardıl olarak görev yapmayacak çünkü Hubble'ın gözlemleyebildiği bütün ışık dalga boylarına duyarlı olmayacak. Esas bilimsel hedefi evrende yer alan daha uzaktaki cisimleri; diğer temel cihazlar veya Hubble'ın görmediği cisimleri gözlemlemek olacak.

JWST, NASA'nın başkanlığında 15 farklı devletin, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı'nın ortak yürüttüğü bir projedir. Yörüngeye fırlatılması sürekli ertelenen teleskobun, en son 2021 yılında fırlatılması planlanmaktadır. Kırmızı ötesi ışığı gözlemlemek için ayarlanmış olan 6,5 metrelik bu teleskop, Dünya'dan neredeyse 1.600.000 kilometre uzaklıkta yörüngeye yerleştirilecektir. Bu uzaklık, Dünya ile Ay arasındaki uzaklığın dört katı kadardır.


Üzerinde yer alacak olan hassas aygıtlar, dev gezegenlerin ve gezegen sistemlerinin kızıl ötesi görüntülerini çekme ve tayflarını ölçerek yaşlarını ve kütlelerini belirleme imkânına sahip olacaktır. Bunların dışında, başka yıldızların çevresinde yer alan disklerin tayf ölçümlerini yaparak, gezegen sistemlerinin doğmasına olanak sağlayan türden olan disklerin bileşenlerini tanımlamaya da imkân verecektir. Son derece hassas aygıtları ve büyük aynasıyla, gezegenlerin doğduğu toz disklerini gözlemleyebilmenin yanında, kendi yıldızlarının önünden geçen gezegenlerin havaküre bileşenlerini de gözlemleyebilecektir. Her ne kadar gezegen bulmak için geliştirilmiş bir teleskop olmasa da, gelişkin yetenekleri bu teleskobun gelecekte yeni gezegenleri inceleyen ve güneş sistemimizin nasıl oluştuğu ve nasıl evrim geçirdiği konularını araştıran gökbilimciler için önemli bir araç haline gelmesi konusunda ümit vermektedir.

JWST, Hubble Uzay Teleskobu'nun yaklaşık yarısı kadar bir kütleye sahip olmasına karşın berilyumla kaplanmış 18 altıgen aynanın birleşmesiyle oluşan ana aynası, 6,5 metre çapı ve 25,4 metrekare yüzey alanıyla Hubble'ınkinden daha büyüktür. JWST'nin tasarımının ana odağı, yakın-kızılötesi astronomidir. Ancak cihazdaki enstrümanlara bağlı olarak turuncu ve kırmızı görünür ışığın yanı sıra orta-kızılötesi bölgeyi de görebilir. Tasarım, üç ana nedenden dolayı yakın ve orta kızılötesine odaklanmıştır:

  • yüksek-kırmızıya kayan nesnelerin görünür emisyonları kızılötesine kaydırılır
  • enkaz diskleri ve gezegenler gibi soğuk nesneler güçlü şekilde kızılötesi yayarlar
  • bu kızılötesi bandın yerden veya Hubble gibi mevcut uzay teleskoplarıyla incelenmesi zordur.

Dünya'nın atmosferi, yer tabanlı teleskopların kızılötesi bantları incelemesini zorlaştırmaktadır. Uzaydaki nesnelerin gözlemi için hedeflenen su, karbondioksit ve metan gibi kimyasal bileşiklerin birçoğu aynı zamanda Dünya atmosferinde de mevcut olduğu için yerden gözlemini karmaşık hale getirmektedir. Hubble gibi mevcut uzay teleskopları, aynaları yeterince soğuk olmadığı için (Hubble aynası yaklaşık 15 °C'de tutulur) güçlü şekilde kızılötesi ışık yayarlar ve bu bantları inceleyemezler. Teleskop, Dünya'nın yaklaşık 1.500.000 kilometre ötesinde, Lagrange noktası (Dünya-Güneş L2) yakınında çalışacaktır. Karşılaştırma yapmak gerekirse Hubble, Dünya yüzeyinden 550 kilometre yukarıdaki bir yörüngede bulunuyor ve Ay, Dünya'dan kabaca 400.000 kilometre uzaklıktadır. Bu mesafe, fırlatma sonrası oluşacak bir sorunda onarımını mevcut olan uzay gemileriyle neredeyse imkansız hale getirmektedir. SpaceX, yeni geliştirdiği Starship fırlatma aracının James Webb'den bile daha büyük uydular ve uzay teleskoplarını gönderme yeteneğine sahip olduğunu ve Mars yörüngesine ulaşmak için tasarlandığını iddia etmektedir.Bu Lagrange noktasının yakınındaki nesneler, Dünya ile eş zamanlı olarak Güneş'in yörüngesinde dönmektedir. Bu da teleskobun kabaca sabit bir mesafede kalmasına ve Güneş ve Dünya'dan gelen ısı ve ışığı engellemek için tek bir güneş kalkanı kullanmasına izin verir. Bu yörünge, uzay aracının sıcaklığını kızılötesi gözlemler için gerekli olan −223.2 °C'nin altında tutacaktır.

Kızılötesi spektrumda gözlem yapabilmek için teleskobun sıcaklığı, −223.2 °C'nin altında tutulmalıdır; aksi takdirde, kızılötesi radyasyon aletteki enstrümanlara zarar verecektir. Bu nedenle teleskop; Güneş, Dünya ve Ay'dan gelen ışığı ve ısıyı engellemek için büyük bir güneş kalkanı kullanmaktadır. Uzay aracı, bulunduğu yörüngenin konumu itibariyle üç cismi de her zaman uzay aracının aynı tarafında tutarak onları kalkanın arkasında bırakır.

Her bir katmanı insan saçı kadar ince olan beş katmanlı güneşlik, DuPont firması tarafından temin edilen poliimid kaplı bir örtü şeklinde olan Kapton E'den yapılmıştır ve her iki tarafında membran özellikli alüminyum ile kaplanmış olup Güneşe bakan tarafın kaplanmasında katkılı silikon kullanılmıştır. Bu katman, en çok ısınan iki katmandan biridir. Güneş kalkanı, Ariane 5 roketinin (4.57 × 16.19 m) yük kaportasına sığması için on iki kez katlanacak şekilde tasarlanmıştır. L2 noktasında konuşlandırıldıktan sonra açılarak 14.162 × 21.197 metrelik bir alan uzunluğuna sahip olacaktır. Güneş kalkanı, Northrop Grumman'a teslim edilmeden önce Alabama, Huntsville'deki ManTech'te elle monte edilerek test edilmiştir.

Teleskobun birincil aynası, 25.4 metrekare toplam alana sahip 6,5 metre çapında altın kaplamalı berilyum reflektörüdür. Ayna, teleskop fırlatıldıktan sonra açılacak olan 18 altıgen parçadan oluşur. Tek parça halinde gönderilmemesinin nedeni, mevcut fırlatma araçlarının yeterli büyüklükte olmamasından kaynaklanmaktadır. Teleskobun uzaydaki ilk kurulumu sırasında aynaları doğru konuma getirmek için hassas mikro motorlar kullanılacaktır. Bu ilk yapılandırmanın ardından, optimum odağı korumak için yalnızca birkaç günde bir güncelleme yapılması yeterli olacaktır. Bu yöntem, yerçekimi ve rüzgar yükünün etkilerinin üstesinden gelmek için hareketli optikler kullanarak, ayna parçalarını sürekli olarak ayarlayan yeryüzündeki karasal teleskoplardan farklıdır. Uzay ortamında çevresel etmenler olmadığı için Webb teleskobunun sürekli hareketlere ihtiyacı yoktur.

JWST'nin optik tasarımı, geniş bir alan üzerinde optik sapmalardan arınmış görüntüler sunmak için kavisli ikincil ve üçüncül aynalardan yararlanan üç aynalı bir sistemdir. Ek olarak, görüntü sabitleme sağlamak için konumunu saniyede birçok kez ayarlayabilen hızlı bir sevk ve idare aynası vardır. Ball Aerospace & Technologies şirketi, NASA ile yapılan bir sözleşme kapsamında, ana yükleniciliği Northrop Grumman Uzay Sistemleri tarafından yönetilen JWST projesinin başlıca optik ayna alt yüklenicisi olmuştur. On sekiz birincil ayna parçası, ikincil, üçüncül, sevk ve idare aynası ve uçuş yedek parçaları Ball Aerospace tarafından üretilip parlatıldı. Birincil aynanın son bölümü 3 Şubat 2016'da ikincil ayna ise 3 Mart 2016'da kuruldu.

Teleskobun daha önce 2019'da yapılması planlanan fırlatılışı, bazı yapım hataları nedeniyle 2021'e ertelenmişti.

NASA'nın, Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ve Kanada Uzay Ajansı (CSA) ile ortaklaşa geliştirdiği James Webb teleskobu, 24 Aralık’ta Güney Amerika’nın kuzey batı kıyısında bulunan Fransız Guyanası’ndaki Avrupa Uzay Üssü’nden, ESA’nın kargo roketi Ariane 5 ile uzaya gönderilecek.

NASA, Eylül ayında teleskobun California Redondo Beach’te son konfigürasyonlarının yapıldığını ve teleskobu uzaya taşıyacak Ariane 5 roketinin Fransız Guyanası’na ulaştığını duyurmuştu.

ABD Havacılık ve Uzay Ajansı, Hubble Uzay Teleskopu'nun yerini alacak olan James Webb, 24 Aralık 2021, TSİ 15.20'de fırlatılacaktı. Ancak olumsuz hava koşulları nedeniyle fırlatma işlemi 25 Aralık'a ertelendi. 25 Aralık 2021 de, TSİ 15.20'de fırlatıldı.

22.12.21

Acil kullanım onayı nedir ?

Dünya Sağlık Örgütü veya Bakanlık tarafından bulaşıcı hastalıklar kapsamında kabul edilen halk sağlığını ciddi olarak tehdit eden istisnai durumlarda kullanılacak ve ruhsatlandırmaya esas etkililik, güvenlilik ve kalite ile ilgili kapsamlı verilerin henüz sağlanamadığı aşılar için bu veriler sağlanıncaya kadar Kurum tarafından AKO verilebilir. Bulaşıcı hastalıklar kapsamında kabul edilen, halk sağlığını ciddi olarak tehdit eden istisnai durumlarda kullanılacak ve ruhsatlandırmaya esas veriler sağlanıncaya kadar sorumlu kurum tarafından verilen kullanım iznidir. Ruhsatlı bir ürünün terapötik endikasyonlarında değişiklik yapılması veya yenilerinin eklenmesi ile ilgili değişiklikler için AKO başvurusunda bulunulamaz. AKO başvurularına ilişkin iş ve işlemler bu Yönetmelik doğrultusunda yayımlanacak ilgili kılavuz hükümlerine göre yürütülür

Türkiye'de aşılar için bu süreç, TİTCK tarafından "Acil Kullanım Onayı Başvurusu ve Değerlendirmesi Hakkında Kılavuz" ışığında yürütülen incelemeler sonucunda tamamlanıyor.

Telnet nedir ?

 Telnet, Internet ağı üzerindeki çok kullanıcılı bir makineye uzaktaki başka bir makineden bağlanmak için geliştirilen bir TCP/IP protokolü ve bu işi yapan programlara verilen genel isimdir. Bağlanılan makineye girebilmek (login) için orada bir kullanıcı isminizin (İng:username) ve bağlantının gerçekleşebilmesi için bir telnet erişim programınızın olması gereklidir. Fakat bazı kütüphane ve herkese açık telnet bazlı web servisleri, bağlantı sırasında kullanıcı ismi (numarası) istemeyebilirler; ya da, kullanıcı isim ve parola olarak ne yazmanız gerektiği bağlandığınızda otomatik olarak karşınıza çıkar. Telnet, BBS (Bulletin Board Systems) sistemlere İnternet üzerinden erişimde günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Telnet erişim programları, günümüzdeki işletim sistemlerinin çoğunda işletim sistemi ile birlikte gelmektedir. Çok kullanıcılı işletim sistemleri (UNIX ve VMS) genellikle kullanıcılara metin tabanlı bir arayüz sunar ve bu sistemlerde tüm işlemler klavye vasıtası ile komut isteminden (command prompt) gerçekleştirilir. Telnet programı ile sanal sunucunuza (virtual server) bağlandığınızda, uzaktan UNIX işletim sistemine bağlanmış olursunuz. Bu, UNIX komutları yazabileceğiniz, programları çalıştırabileceğiniz, sanki makinenin karşısında oturuyormuş gibi web sitenizi düzenleyebileceğiniz anlamına gelir. Telnet güvensiz bir protokoldür. Tüm veriler şifrelenmemiş olarak gönderilir. Bu yüzden telnet oturumundan, sniffer yardımıyla kolaylıkla önemli bilgilere ulaşılabilir. Telnet protokolü kullanıcı adı (username) ve şifrenizi (password) bağlı bulunduğunuz ağda kolaylıkla görebilecek bir format olan PLAIN TEXT (düz metin) düzeninde göndermektedir. Bu kullanıcı isminizin ve şifrenizin ağı dinleyen herhangi biri tarafından kolaylıkla görülebileceği anlamına gelir. Eğer ağınızdaki herkese güveniyorsanız Telnet kullanmanızda bir sakınca yoktur. Fakat güvenlik hakkında en ufak bir endişeniz bile varsa, hesabınıza bağlanırken telnet kullanmamanız yararınıza olacaktır. Veri alışverişini şifreleyen uzaktan bağlantı protokolü olarak SSH'ı örnek verebiliriz.


2000'lerin ortalarına geldiğimizde Telnet protokolünün uzak oturum amaçlı kullanımı büyük oranda yürürlükten kalktı. Fakat hâlen nadiren de olsa bazı zorunlu durumlarda kullanılabilmektedir. Örneğin, sunucuya komut yollamanın ve gelen cevapları sınamanın kolay bir yolu oldugundan SMTP, IRC, HTTP, FTP veya POP3 gibi servislerdeki sorunları tespit ederken kullanılabilmektedir.